Hayat öyle garip şeyler yaşatırki bazen insana, ben yapmam dediğinizi yaparken, o yapmaz dediklerinize şahit olurken, gelmem diyenleri gelirken, gitmem diyenleri giderken seyredersiniz...

    Anlaşıldığınızı sandıklarınız hiç anlaşılmayanlar, anladığınızı sandıklarınız da düştüğünüz yanılgılardır...

    Rengarenkken her yer renkler değişir, ahenk değişir. Size ait olmayan etiketler, şaşkın bakışlarınızın önünde yapıştırılıp durur oranıza buranıza. Ne anlayabiliyorsunuzdur, ne de anlatabiliyorsunuzdur. Üstelikte hunharca savunma hakkınız alınarak elinizden. Yargısız infazlarla kurulur dar ağacınız...

    Sussanız sizi yakar, konuşsanız faydası yok. Kolayca sirkelenip atılırsınız da, öyle kolayca  arkanızı dönemez, çekip gidemezsiniz olduğunuz yerden ...

     Düşünsenize, kopartıldığınız yer mutlu olduğunuz yer, yaşadığınız son hak etmediğiniz sondur. Daha dün gül kokarken kurşun olur harfler, nefes aldığınız yerden kesilir nefesiniz, yüreğiniz acır...

     Faydası yok değer vermişsiniz dir bir kere, öyle kolay değildir kaldırıp atmak. Üstelik de, size değerli olduğunuzu  hissettirmeyi başaran insanla, bir çırpıda her şeyi yakıp yıkan insan aynı insandır.  Değişkenliğinden kaçacak yer ararsınız da, o yeri bulamazsınız...

     Kulaklarınızdan, gözlerinizden olmak istersiniz. İnanışlarınızla yanılgılarınızın yer değişmesi gerekiyordur. Gerekiyordur da bunu bütün bedeninizle itersiniz, eninde sonunda kabul edecek olsanız da...

     Bu evrelerden her birimiz en az bir kere geçmişizdir, belki de defalarca. Ben yine de diyorum ki umuda sarılmaktan vaz geçmeyin, inanmaktan, güvenmekten vaz geçmeyin. İnsan doğasının nefes kadar buna ihtiyacı olduğunu unutmayın...

    Her kimse muhatap, kim bilir belki onu da yanılgıları düşürmüştür bu tuzağa diyerek, asıl anlatmak istediklerim burdan sonra başlıyor...

    Kendim olarak her zaman sesli düşünmüş, insanları adil ve etik olmayan, sorgusuz yargılama yönteminine baş vurma anlayışından oldum olası nefret etmişimdir. Bu yöntemin onarıcılık karşıtı yıkıcılık olduğu apaçıkken, çıkış yolundan ziyade kaçış yolu olduğunun aşikarlığına inanmışımdır...

     İnsan tarafından ne kadar canım yakılırsa yakılsın, öncelikle mutlaka altında masum bir yanılgı aramış. Bu yanılgıyı yakalayabilme ve ortadan kaldırabilme mücadelemi vermeden ordan ayrılmamışımdır.  Bunun tek nedeni insanların özüne inebildiğinizde, sizin de görebileceğiniz ve bendeki kötü insan yoktur kavramıdır. Bir insanın doğuştan kötü olduğuna inanmak da bir nevi yargısız infazdır...

      Ortadan kaldırılması gerekenlerin yani yanılgıların, yargısız infazların, görmeyi beceremediğimiz alt yapıların ve empatisi bozuk ilişkilerin  peşine düşmeyi yeğlemişimdir. Ne için mi önce kendim olabilmek için. Kendim olamamışken olmuşluk beklemenin ne kadar aptalca olduğunun farkında olduğum için  ve insan için, insanlık için. Toplumun bir parçası olarak evrende kapladığım yerin hakkını verebilmek, erdemden uzaklaşmamak, vicdanımla dost kalabilmek için...

     Biraz uzunca oldu yazım, lakin konunun günümüzde önem teşkil ettiğini düşünerek kırpmamayı tercih ettim. Okuma güzelliğinde bulunanlara teşekkür ederken değerli vakitlerini çaldığım için de helallik bekliyorum...

      Nedir bunun önemi..? Günümüz ilişkilerine bakıldığında, yaşanabilinecekken  yaşanamayan mutluluklar, yarım kalmış ve örselenmiş duygular,kırılmış inançlar, kaybedilmiş umutlar, zedelenmiş dostluklar ve eş anlamlı konulardan dır değinmek isteyişim...

     Kendinizi sevin, kendinize iyi davranın, kendinize saygı duyun. Kendinize şu soruyu sorun...

“ Önemsemediğim  şeyleri başkalarının  önemsemesini beklemek ne kadar doğrudur “

     Başka bir deyişle benim gibi düşünmenizi istemiyorum, sedece düşünmenizi istiyorum...

       Hoşça kalın, aşkla kalın, sevgiyle kalın...!!!