İlk insan ve peygamberin iki oğluydu Habil ve Kabil.

Yüce Allah onlardan kurban istedi.

Habil hal ehliydi, içi dışı birdi, sakin, samimi idi. İçindeki güzelliği hareketleriyle dışına yansıttı ve sunabileceği en güzel kurbanı, en güzel şekilde sundu ve kurbanı kabul edildi.

Kabil kal ehliydi, içinde olmayanı konuşur, ağzı iyi laf yapardı ve caf caflı laflarla önce kendini kandırdı, sonra da Yüce Allah’ı kandıracağını düşünerek malın kalitesizini kurban olarak sundu. Zira O’na göre Allah’ın kurbana ihtiyacı yoktu ve malın en iyisini sunmaya gerek yoktu. Böylece içindeki muzır düşünceleri laflarıyla süslemeye çalışan Kabil’in kurbanı kabul edilmedi.

Reddedilmesi üzerine özeleştiri yapıp hatasından dönmek yerine hatayı başka yerde aradı, öfkelendi, iblis gibi kendine göre mantıkla savunma yoluna gitti ve ebedi helakete uğradı.

İblis yaptığı hataya kıyamete kadar ortak bulmak üzere Rabbinden izin istemiş ve bu talebi kabul edilmişti. Zira insanın imtihan alanı buydu. İblisin ordusuna ilk katılan kal ehli Kabil’di.

Allah Teala Yüce kitabında en beğenmediği, en çok kınadığı, en çirkin gördüğü kulları olarak iç-dışı farklı, yapmadığı şeyi konuşan, veya konuştuğu şeyi yapmayanlar olarak ifade etti.

“Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” Saf, 61/2,3.

İçimizde olanı bize şah damarımızdan daha yakın olan rabbimiz bildiği halde O’nu bir tarafa bırakıp insanlara farklı konuşmak ne kadar çirkin bir davranış değil mi?

Bizim için aslolan insanların rızası mı, Allah’ın rızası mı?

Dua ederken Allah’a mı dua ediyoruz, insanlara mı?

İnsanlar sözlerinin etkili olmasını istiyorlarsa düdüklü tencere gibi önce iç dünyalarında pişirmeliler sonra dudaklarından dökülmeli kelimeler…

Sözün tesirinde de en önemli ilke ağızdan çıkan sözle söyleyen kişinin davranışlarının tam bir uyum içinde olmasıdır.

Kelam-ı beliğ; etkili söz:

İLİM denen çömleklerde pişirilen ve HİKMET denilen büyük küplerde duran FEHM(AKIL+KALP) denen süzgeç ile süzülen ab-ı hayat gibi bir manayı, zürafa(zerafet) denilen sakiler döndürüp EFKAR içer; ESRARDA temeşşi(yüretmek) etmekle HİSSİYATI ihtizaza getiren kelamdır.

Sürekli çoğaltmanın, biriktirmenin, artırmanın yarış halinde alışkanlık haline getirilmeye çalışılan bu kapitalist düzende söz de bundan nasibini almıştır.

Çok söz söyleme, sesi yükseltmenin sözü daha etkili hale getireceği zannediliyor.

Oysa çoğaltma, enflasyon eşyanın değerini düşürdüğü gibi sözünde kıymetini azaltıyor.

Ailede anne babalık, okulda öğretmenlik, camide hocalık, dairede amirlik, siyasette liderlik…

Hepsinde esas olan söz değil eylemdir, kelimeler değil davranışlar etkiler muhataplarımızı.

O halde gelin hal ehli Habil olalım, kal ehli olan Kabil olmaktan Allah’a sığınalım.

“Sesini değil, sözünü yükseltmeli insan.

Çünkü gök gürültüleri değil, yağmurlardır yaprakları yaşatan.”

William  Shakespeare