Sevgili Dostlar,

Bu hafta size Güzel Renkler şehri diye adlandırılan Stockholm‘u anlatmaya çalışacağım. Paylaştığım fotoğrafa şöyle alıcı bir gözle bakarsanız neden güzel renkler şehri dediğimi anlarsınız. 14 adanın üstüne kurulan şehir, turistlere -ben dahil-  sadece üç veya dördünü keşfetmeye zaman tanıyor. Yaklaşık 2 milyon nüfusuyla diğer  Kuzey ülkelerinden farklı olarak,  çok kültürlü bir şehirdir Stockholm. Her çeşit insan, her çeşit mutfak bulunur. Herkese hitap eden her türlü aktivite vardır. Hayatın yüzde 38’i net bir şekilde vergidir. Vergi kaçırmanın cezası da cinayet ile neredeyse eş değerdir. Bu durum doğal olarak şehrin pahalı bir şehir olarak anılmasına sebep olacaktır. Bu şehre üç kere gittim görevimden dolayı. Hemen hemen bütün Avrupa’yı iki kere dolandım desem yanlış olmaz. Bu seyahat döngüsünde en pahalı konaklama ücretlerini bu şehirde ödemişimdir. Sokaklarda hep gülen yüzlü mutlu insan tipleriyle karşılaşırsınız. Ama intihar vakalarında da hep Top10’da bulunur ne hikmetse. Kasvetli ve sert kışı ülkenin ve şehrin tüm cazibesini götürüyor. Bir seferinde Aralık ayında  gitmiştim. Otobüsten inince bizi karşılayan ortaklarımızın “hoş geldiniz” kelamına, çene ve dişlerimizin dondurucu soğuktan dolayı titremesinden dolayı hoş bulduk bile diyememiştik. Hava saat 1 gibi tekrar kararmaya başlıyor, bütün şehrin sokak lambaları tekrar yanıyor, insanlar öğlen vakti gece havasında çalışıyorlar. Sizin anlayacağınız biz Akdeniz insanlarına ters bir durum.

Ekonomi 

İsveç ekonomisi deyince akla şüphesiz Volvo ve Ericson gelir. Ama ikisi de artık yok. Volvo başka bir ülkeye satıldı, Ericson ise tamamen kepenk indirdi. Demir Çelik ile ünlü ülke ekonomisi, aynı hizmeti farklı yönde veren alüminyumun işlenmesiyle eski hızını kaybetmiştir. Ama bu çalışkan Vikingler yine bir yolunu bulmuşlardır. 

Geri Dönüşüm

Stockholm dünyanın en büyük geri dönüşüm kapasitesine sahip şehridir. Hatta çöp ithal ediyorlar desem umarım şaşırmazsınız. Her köşebaşı geri dönüşüm kutularıyla dolu ve insanlar büyük bir özveri ile çöplerini ayrıştırıp bu kutulara koyuyorlar. İnsanlar doğayı koruma adına bunu yaparken yöneticiler bundan ciddi bir gelir elde ediyorlar. 

Stockholm’de Türkler 

Konya’nın Kulu ilçesi var ya, aslında yok sayılır. Çünkü bütün ilçe oraya taşınmış. Nasıl ki Belçika Emirdağ’dan sorulur, işte İsveç de  Kulu’dan sorulur. Hem de sayıları da bayağı fazla. Havaalanında bineceğimiz otobüsü görünce, koşarak gittim yanına. Daha kalkış saati gelmemişti ama inanılmaz  soğuktu, yanımda çocuklar da vardı. Şoföre İngilizce yalvarmaya başladım “ Kapıyı açsan da binsek bak çocuklar üşüyor.” diye. En yalın en güzel İngilizcemi kullanmıştım çabucak anlasın da kapıyı açsın diye ama anlamadığı belliydi. Durakta bekleyen öbür görevliye baktı ve seslendi: “ Ahmet abi, şu adama bak bi ne diyo anlamadım ben.”.Kardeşimi görmüş gibi sevinmiştim. Gurbetçimiz çıkmıştı bizim şoför ekibi. Bizi gideceğimiz yere kadar -hatta küçük bir güzergah değişikliği ile- bıraktılar. Sizin anlayacağınız imdat diye bağırırsanız “ Hayırdır dert ne ?“ diyen biri çıkacaktır karşınıza. 

Ne yapılır?

Şehir merkezinde gezi ve alışveriş için Norrmalm caddesini tercih etmeniz lazım. Gamla Stan ‘da ( eski şehir ) bir yürüyüşten sonra Sodermalm bölgesini keşfetmenizi şiddetle tavsiye ederim. Eğer yenisi yapılmadıysa dünyanın en büyük IKEA’sı orda 5. bölgedeydi. Hatta hemen yanında Hotel Dialog var, sahibi Abdullah Bey, konaklamanızı da orda yapabilirsiniz. Çarşı içinde ise Mood Stockholm her şeyi bulabileceğiniz bir alışveriş merkezi. Başlıca önemli müzeleri Vasa, Abba,Nobel ve Nordiska Müzesidir. Müzelerin çoğu Djurgarden Adasındadır. Kraliyet Sarayı önünde fotoğraf çekinmeden de dönmemek lazım. Dünyanın en dar sokağı Martin Trotzigs yine Gamla Stan’da ve oldukça turist çekiyor. Bence inanılmaz bir mühendislik hatası ama adamlar bunu bir turistik malzeme olarak kullanıyorlar işte. 

Skansen Köyü ( Benim de hayalim )

Artur Hazelius, benden yaklaşık bir asır önce yaşamış, benim hayalimi gerçekleştirmiş. Bakmış ki eski gelenekler, adetler, değerler yok oluyor, gelecek nesil bunları tanımayacak, o halde ben bunları yaşatacak bir köy müzesi kuracağım demiş. Bu açık hava müzesi tam 150 adet eski İsveç evinden oluşmaktadır. Mizansen olarak eski kıyafetlerle dolaşan beyefendiler, elde çamaşır yıkayan kadınlar , karışım yapan eczacılar, marangozlar, demirciler ve daha neler neler gösteriyor yeni İsveç nesline ve diğer ziyaretçilere. Ne güzel değil mi ? Bizde Afyon’da böyle müthiş bir tesis kuramaz mıyız ? Eğer Afyonkarahisar Belediyesi veya Valiliği bir gün ajandasına bu projeyi alırsa, seve seve gönüllü danışmanlık yapmak isterim. 

Gelgelelim Afyon’umuza:

Pandeminin olumsuz seyri lokanta ve kafelerin kapanmasına sebep oldu. Şimdi her yer paket servisine döndü. Ben de tekrar açılıncaya kadar gastronomi tecrübelerimi ertelemeye karar verdim. Anlayışınıza sığınıyorum. 

Bir dahaki yazımda buluşmak üzere hoşça kalın sağlıkla kalın.