CHP’li Yalçın Görgöz’ün açıklamaları şöyle:

“BİR İKİ TANE HARF DEĞİŞİKLİĞİYLE TAKLİT YAPILIYORSA BUNLAR HİÇ KİMSEYE YAKIŞMAZ”

Bizler her birimiz, yaşadığımız süre içerisinde zaman zaman haksız-hukuksuz uygulamalarla baş başa kalabiliriz. Bu gazeteci de olabilir, siyasetle uğraşan ya da otomotivle uğraşan veya serbest meslek tornacı arkadaşımız da olabilir. Çiftçimizde olabilir, herhangi bir devlet görevlisi de olabilir. Önemli olan, haksızlığa uğrayan her kim olursa olsun, bugün ona, yarın bana diyerek, haksızlığa uğrayanın yanında olabilmektir. Bizde olmayan, ancak olması gereken eksiklik; “entellektüel cesarettir”. Entellektüel cesaret, başkaları ayrı düşünüyor diye doğruyu söylemekten çekinmemektir. Doğru bildiğimizi her yerde söyleyebilmeliyiz. Orada bir güç var aman ben buna karışırsam, doğruyu söylersem bunun hesabını sorarlar gibi ufak hesaplara girmeden entelektüel cesareti gösterip, doğruları ortaya koymamız lazım. Örneğin bugün bir basın kuruluşumuz hak gaspına uğruyorsa, onun emeği heba ediliyorsa, onun yaptıkları kopyalanıp benzer şekilde bir iki tane harf değişikliğiyle taklit yapılıyorsa bunlar hiç kimseye yakışmaz. Yapana da yakışmaz ve onları bir yere de getirmez. Ne o basın kuruluşunu ne de diğer işletmeleri. Hangi kuruluş, hangi sektör neresi olursa olsun kendimiz olmak zorundayız. Yoksa taklitlerine hiç kimse bakmaz. Emek hırsızlığı yapılıyorsa, bunun doğru olmadığını söylemeliyiz. Yani ateş sadece düştüğü yeri yakmamalı..!

DERHAL ZAMLARI GERİ ÇEKİN

Vatandaşın evine kira bedeli kadar, iş yerine ise kiranın çok üstünde elektrik, doğalgaz faturaları geliyor. Millet evinde, işinde ne yapacağını şaşırmış durumda. Yurttaşlarımızın dayanacak gücü kalmadı. “Derhâl zamları geri çekin” çağrısında bulunuyoruz.

Akaryakıt zamlarına yetişemiyoruz! Neredeyse 1 gün arayla mazota, benzine, LPG’ye zam geliyor. İtibardan tasarruf olmaz diyen saray iktidarının yarattığı israfın bedelini hepimiz ödüyoruz.

Çiftçimiz, hayvan üreticimiz ne yapacak? Gübre, ilaç, tohum, yem fiyatları düşmüyor, giderek daha da artıyor. Önlem alınmazsa, çiftçiye, üreticiye gerekli olan destek verilmezse maalesef çok ciddi bir kıtlıkla karşı karşıya kalacağız!

Asgari ücrete yaptıkları 1428 TL zam, elektriğe, doğalgaza gelen zamlarla çoktan eridi.

EMEKLİNİN İŞİ ÇOK DAHA ZOR!

Memur emeklilerinin maaşlarına yüzde 30,5’luk zam yapıldı.

Ancak SSK, Bağ Kur ve Tarım kesimi emeklilerine sadece enflasyon farkı verilerek, bu ilave artıştan yararlandırılmadı.

SGK verilerine göre 8,5 milyonu SSK, 2,7 milyonu Bağ Kur (tarım-çiftçi emeklileri kesimi de bu kapsama giriyor) ve 2,4 milyonu memur emeklisi olmak üzere ülkemizdeki emeklilerin toplamı 13,6 milyon kişi. Emekliler arasında yapılan bu ayrımcılıkla sayıları 10,7 milyon olan SSK ve Bağ Kur emeklileri, maaşları daha düşük olduğu halde memur emeklilerine ilave olarak verilen artıştan yararlandırılmadı, kapsam dışında tutuldu.

Böylece 10,7 milyon SSK ve Bağ Kur emeklisine yapılan zam 36,8’lik resmi enflasyonun yaklaşık 12 puan altında kalırken, memur emeklilerine verilen yüzde 30,5’luk zammın da 5 puan altında kalarak yüzde 25,47 oldu.

Emekliler için yapılan sözde iyileştirme, sadece en düşük emekli aylığının 1500 TL’den 2500 TL’ye çıkarılmasıyla sınırlandı.

Emekliler için yapılması en gerekli ve doğru olan maaş artışı yöntemi, yüzdeli artışın haricinde tüm emeklilere yılda bir kez seyyanen zam yapılmasıdır.

Seyyanen zam, devletin maaş artışı için ayırdığı bütçenin bir bölümünün maaş alan kişilere eşit şekilde bölünmesini sağlayacağı için aynı zamanda eşit ve adil bir uygulama olacaktır. Ya da yılda iki kez yapılan maaş artışlarının birinin enflasyona endeksli ve yüzdeli diğerinin seyyanen herkese eşit şekilde yapılması, aradaki farkın açılmasına bir nebze engel olacaktır.

ERENLERDE DAİRE BAŞI ORTALAMA 1200 TL ASFALT PARASI VE ALT YAPI PARASI İSTENİYOR

Erenler mahallesi ya da köyünün sakinlerinden, yol, asfalt ve altyapı çalışması için daire başı ortalama 1200 TL isteniyor. Belediyenin bu gibi talepleri yapabilmesi için meclis kararı gerekiyor. Ancak böyle bir kararın olmadığı bilgisini aldık. Vatandaş gelen ödeme taleplerine karşı ne yapacağını bilmiyor. Afyon belediyesinden bu konuyla ilgili açıklama yapmasını bekliyoruz. 

Bu arada Erenler mahalle mi, köy mü? Halen belirsizlik devam ediyor. 40 bin öğrencinin yaşadığı Erenler semtimiz, Afyonumuzun en önemli yerleşim  yerlerinden biridir.

Erenler Köyü/Mahallesi muhtarımız; “Su sıkıntısı yaşıyoruz, çok katlı dairelerde, 2. kattan sonra üst katlara su çıkmıyor. Ayrıca Afyon Belediyesini aradığımızda 'orası köy, biz bakmıyoruz' diyorlar. Özel idareyi aradığımızda da, 'orası mahalle belediye bakıyor." deniyor.

"BİZ BELEDİYEDEN MEZARLIĞIMIZI İSTİYORUZ, VERMİYORLAR."

Erenler Köyü Muhtarının bugün attığı tweette, 'Afyonkarahisar Erenler Mahallesi vatandaşları diyor ki; 'Bir mezarlığı bize çok görenler yarın oy istemeye kapımıza gelmesin diyorlar' diye twitler atıyor. Gören yok, duyan yok..!

Bu arada Erenler köyü mezarlığı Afyon Belediyesinde merası olarak görülüyor.

Değerli kamuoyu ile 125 yıl önce yaşanmış bir olayı paylaşmak istiyorum.

KISSADAN HİSSE

Albert Dreyfus başarılı bir Fransız subayıdır. 1894 yılında bir ihbarla el yazısıyla yazılmış bir mektup nedeniyle Almanlar hesabına casusluk yapmakla suçlanır. Başka bir kanıt olmadığı halde Askeri Mahkemece suçlu bulunur. 1894 yılında askerlerin ve halkın önünde rütbeleri sökülür, kılıcı kırılır. Dreyfus suçsuz olduğunu her aşamada söylese de etkisi olmaz. Bu arada Dreyfus’un suçluluğu konusunda kuşkular doğar, fakat dikkate alınmaz.

Her şeyin bittiği sanıldığı zamanda ünlü Fransız yazarı Emile Zola, zamanın etkili gazetesi L’ Aurore’da Cumhurbaşkanına hitap eden bir mektup yazar. Yazının başlığı “İtham ediyorum”. Gazete, birinci sayfasında bu başlığı taşıyan mektubu yayımlar ve mektup bomba gibi patlar.

Fransa’nın gururu olan Emile Zola, bir romancı, bir yazar, bütün ününü ortaya koyarak suçlanmış bir subayı savunmaktadır. Üstelik de bu subay Yahudi asıllıdır. Fransız aydınları Zola’yı destekleyen bir bildiri yayımlarlar. Olay büyür. Bu arada, el yazısıyla yazılan mektubun Dreyfus’a ait olmadığı başka bir subaya, binbaşı Esterhazy’e ait olduğu ortaya çıkar. Dreyfus gene de aklanmaz. Uzun çabalardan sonra 1906 yılında, olaydan 12 yıl sonra Dreyfus davası yeniden görülerek beraatle biter, rütbesi ve kılıcı geri verilir.

Ne demiştik; gerçeklerin er ya geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.