Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Afyonkarahisar Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlık Divanı Katip Üyesi Av. Burcu Köksal, TBMM Genel Kurulunda 2020 yılı bütçe görüşmelerinde CHP grubunu adına söz aldı. Milletvekili Köksal’ın kürsüye elinde haşhaş ve başında kasketle çıkarak yaptığı konuşma ulusal basında ve kamuoyunda büyük ses getirdi. Daha öncede meclis kürsüsüne kafasına taktığı baret ve eline aldığı şeker pancarıyla çıkan Köksal, 2020 yılı bütçe görüşmelerinde CHP grubu adına yaptığı konuşmada toplumun tüm kesimlerinin sesi oldu.

HAŞHAŞ EKİMİ YASAĞINI KARAOĞLAN KALDIRDI

Konuşmasına; “Selam olsun bütçede yer verilmeyen, kotayla ezilen haşhaş üreticilerine, selam olsun borcunu borçla kapatan çiftçilere, selam olsun asgari ücretle ayın sonunu zar zor getiren işçilere, selam olsun torununa harçlık veremez hâle gelen emeklilere, selam olsun bu ekonomik koşullarda ayakta durmak için direnen emekçilere.” diyerek başlayan Milletvekili Burcu Köksal, “Evet, bu şapkayı neden taktım merak ediyorsunuz; anlatacağım, tane tane anlatacağım. Elimdeki bu bitkinin adı haşhaştır, bizim Afyonkarahisar yöresinde yetişir, bazılarınız kitaplarda veya internette görür ama biz yaşarız. Sene 1971’de Amerika Türkiye’de haşhaş ekimini yasaklıyor ve 150 bin çiftçinin boynu bükük kalıyor. Afyonlu çiftçi çok üzgün çünkü haşhaş, ilimize adını veren bu bitki, sadece bir tarım ürünü değil, bir kültür Afyon’da ve Amerika geliyor, bu kültürü yasaklıyor, haşhaşı Afyon topraklarından ayırıyor, ta ki 1974’e kadar. İşte, 1974’te bu kasketiyle hatırladığımız bir Karaoğlan çıkıyor ve “Benim ne ekeceğime Amerika karar veremez.” diyor.” dedi.

HAŞHAŞ KOTASINDA CİDDİ AZALMA VAR, ÇİFTÇİ PERİŞAN DURUMDA..!

1980 yılında haşhaş kapsülünü işleyerek morfin elde eden Bolvadin Alkaloid Fabrikası’nın faaliyete geçtiğini kaydeden Köksal, “Haşhaşı memleketimin topraklarıyla yeniden buluşturuyor dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit. 1980’de haşhaş kapsülünü işleyerek morfin elde eden Bolvadin Alkaloid Fabrikası faaliyete geçiyor.Milattan önce 3000 yılından bu yana haşhaş ilk önce tohumu için ekilmiş, sonra yağı elde edilmiş, küspeleriyle hayvanlara yem olmuş. Öyle ki bu küspelerle beslenen hayvanların eti ve sütü son derece lezzetli olduğu için Afyon sucuğu ve kaymağı ün salmış. Bu kadarla da kalmamış bu haşhaş, sofralarımıza aş, ekmeğimize katık, hastalarımıza şifa olmuş. Mor, beyaz renkleriyle futbol takımımıza renk vermiş, öyle ki morun adı Afyonkarahisar’da “Afiyon moru” olmuş. Haşhaş Afyonkarahisar’la özdeşleşmiş, Afyonkarahisar haşhaşla özdeşleşmiş. Şimdi, hayatımızın her alanına nüfuz eden bu bitkiyi yeniden Afyonkarahisar topraklarından sürmek istiyorsunuz. Bu yıl kotada müthiş bir azalma var, çiftçi perişan olmuş. ÇKS kaydı zorunluluğu yüzünden millet anasından, babasından kalan topraklara ekip biçemez hâle gelmiş. O da yetmedi, “HÜBAŞ” denilen bir yazılım üzerinden internetten müracaat zorunluluğu getirdiniz. Tarım Bakanı o kadar kopuk ki ülke gerçeğinden, “İnternetten müracaat olacak.” diyor. Ya, bırakın interneti, cep telefonu çekmeyen köyler var Anadolu’da, ne masal okuyorsunuz burada.” şeklinde konuştu.

HÜBAŞ SUİSTİMALE AÇIK BİR UYGULAMA, KOTA ADİL BİR ŞEKİLDE DAĞITILMALI

HÜBAŞ yazılımının suistimale açık bir uygulama olduğunun önemle altını çizen Köksal, “Toprak Mahsulleri Ofisi kota uygulamasında muhtarlıklardan listeyi alıp adil bir uygulama yapacağına, HÜBAŞ yazılımı üzerinden ilk müracaat eden kişiye tüm kotayı bile tahsis edebilmekte. Mesela, bir köye 100 dekar ekim hakkı tanınmış, eğer ilk giren kişi “Ben 100 dekarlık kota istiyorum.” derse, o kişiye kotanın tümü tahsis edilebiliyor. Böyle de suistimale açık bir uygulama. Afyonkarahisar ve Uşak’ta genellikle engebeli araziye ekilen haşhaş, elle işlenmekte yani atıl araziler ekonomiye kazandırılmakta. Yani başka bir deyişle, haşhaş ekilen bir araziye başka alternatif bir ürün çoğunlukla ekilememekte çünkü makine giremiyor oralara. Fakat başka illerde, düz arazilere ekilen haşhaşın yerine alternatif ürün ekebiliyorsunuz. Bu yüzden, işte kotanın daha adil bir şekilde dağıtılması ve planlı tarım yapılması şart. Şimdi, eğer siz bu şekilde devam ederseniz haşhaş gittikçe azalacak ve tamamen yok olacak. Tütünde ve pancarda yaptığınız bu hatayı lütfen haşhaşta yapmayın. Çiftçiler uyarıyor, diyor ki: “Sayın vekilim, lütfen, git, anlat, bizim için hayati önemini anlat bu haşhaşın. Anlat ki aynı hatayı yapmasınlar.” Tabii eğer niyetiniz haşhaşta kotayla üreticiyi ezip bezdirerek haşhaş ekimini azaltmak ve arkasından da Bolvadin Alkaloid Fabrikasını satmaksa ne Afyonkarahisar topraklarından haşhaşı silmenize ne de Alkaloid Fabrikasını peşkeş çekmenize izin veririz. Siz Amerika’ya rest çekemezsiniz; çekmezsiniz zaten, çekemezsiniz de ama bugün Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, 139 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili, her birimiz, milliyetçiliği Afyon’un haşhaş tarlalarına yazan birer Karaoğlan’ız, bunu hiçbir zaman unutmayın ve tıpkı 1974’teki gibi haykırıyoruz: “Bizim ne ekeceğimize Amerika karar veremez.” Cumhuriyet Halk Partisi her zaman Amerikan emperyalizminin karşısında durmuştur. Bizi, Trump’ın karşısında esas duruşa geçenlerle sakın karıştırmayın. Cumhuriyet Halk Partisi her zaman halktan yana olmuştur, bizi ranttan yana olanlarla sakın karıştırmayın.” ifadelerini kullandı.

BAKANLAR SARAYA ŞİRİN GÖZÜKMEK İÇİN ADETA YARIŞIYOR

“2020 yılı bütçe görüşmelerinde yine bir AKP klasiği, sarayın dediği oluyor.” diyen Köksal, “Şimdi, burada, iktidara geldiğiniz günden beri yanınızda yer alan mutlu bir azınlığa yönelik hazırladığınız bütçelerden birini daha konuşuyoruz. Bakıyorum bütçeye, yine bir AKP klasiği, sarayın dediği oluyor. Bakanlara bakıyorum, gelip burada, nereden tutsan kopacak bütçelerini savunmak ve saraya şirin gözükmek için âdeta yarışıyorlar. Onların yerinde olsam vallahi ben bu bütçeyi savunamazdım. Mesela, 700 bin atama bekleyen öğretmen varken ve her yıl 40 bin yeni öğretmen, atama bekleyen öğretmenler ordusuna katılırken, öğretmeni ücretli, sözleşmeli, kadrolu diye ayırıp Saadet öğretmen gibi gencecik öğretmenleri mobbinge maruz bırakıp canına kıyma noktasına getirirken, FATİH Projesiyle milyonları çarçur etmişken; taşımalı eğitime, ikili eğitime, birleştirilmiş sınıf uygulamasına son verememişken; okul öncesi eğitimde Türkiye'yi OECD ülkeleri arasında son sıraya yerleştirmişken; rehabilitasyon öğretmenlerinin sorunlarını çözemezken; Deniz Feneri, Hayrat Vakfı, TÜGVA, Ensar gibi yerlerle protokoller imzalarken; öğretmen meslek kanunu ve öğretmene 3600 ek gösterge sözü seçim meydanında kalmışken ben Millî Eğitim Bakanının yerinde olsam çıkıp da buraya, o Millî Eğitim bütçesini savunamazdım.” şeklinde konuştu.

BUNLARIN YERİNDE OLSAM BÜTÇEYİ SAVUNMAYA UTANIRIM…

Köksal konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı:

“Tuz Gölü, Meke Gölü, Burdur Gölü, Suğla Gölü, Acıgöl, Gölmarmara, Eber ve Akşehir Göllerini kurumaya terk edip, Eber’in altındaki torfu ihaleyle satıp, Tarım Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 2006 yılından bu yana çiftçinin hak ettiği 317 milyarlık desteğin 140 milyarını ödeyip yani çiftçinin kanunen hak ettiği fakat alamadığı desteğin aldığı destekten fazla olduğu bir yerde, çiftçiyi dünyanın en pahalı mazotuna mahkûm edip gübrede, yemde, ilaçta ve tohumda zam üstüne zam vererek belini büküp üretim maliyetini dahi kurtaramaz hâle getirsem; pancarda, tütünde, haşhaşta kotayla, hububatta gümrükte ithal ürün vergilerini sıfırlayarak Türkiye'nin her yerinde neredeyse toprağa atsan fışkıracak olan buğdayı dahi ithal edip de 2009’dan bu yana Et ve Süt Kurumu depolarını canlı hayvan ve et ithalatıyla, hesapsız ithal etlerle doldurup besicileri hayvanlarını kesime dahi gönderemez hâle getirsem; süt prim desteğini seçim öncesi oy almak için 25 kuruşa çıkarıp seçim sonrası 10 kuruşa indirip, bunun da 3 kuruşunu kesip, 7 kuruş vererek süt üreticilerini perişan etsem; 2018 buzağı desteklerini hâlâ ödemesem; çiftçiyi bankalara mahkûm edip bugün 100 milyarın üzerindeki kredi borcuyla haciz tehdidiyle karşı karşıya getirsem şu kürsüye çıkıp Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesini savunmaya utanırdım.” diye konuştu.

UTANILACAK O KADAR ÇOK ŞEY VARKİ, BUNLARA ALET OLMAMAK İÇİN BÜTÇEYE “HAYIR” DİYORUZ

Toplumun tüm kesimlerinin büyük ekonomik sıkıntılar yaşadığını dile getiren Köksal, “Cumhuriyet tarihinin rekor işsizliğine ulaşmışken, her 100 işsizden 21’i üniversite mezunuyken, İŞKUR’a kayıtlı 100 işsizden 82’sini kadın ve gençler oluşturmuşken ve her geçen gün kadınları istihdam dışı kalmaya birey olarak değil, sadece aile içinde tanımlamaya yönelmişken, İŞKUR’dan TYP’ye alınacak işçileri sözde “kura” adı altında türlü hilelerle ve torpille işe alırken “taşerona kadro” deyip kamuda esas işi yapan taşeronları kadro dışı bırakmışken, 4/B’li, 4/D’li çalışanların feryatlarını duymazken, üniversite mezunu işçileri statü değişikliği talebini de görmezden gelirken, 16 milyon 831 bin kişiyi sosyal yardımlara muhtaç edip her geçen yıl artan sosyal yardımları sanki övünç madalyası gibi milleti yoksullaştırmayı yansıtırken emeklilikte yaşa takılanlara “Mağduriyetinizi çözeceğiz.” diye yalan söyleyip oy alıp, ondan sonra “erken emeklilik istiyorlar” algısı oluşturup onları daha çok mağdur ederken, Türkiye’yi asgari ücrette Avrupa’nın en düşük 4’üncü ülkesi hâline getirip 2020 lirayı lütuf gibi sunarsam ve 1 milyon 800 bin kişiyi asgari ücretin altında yaşamaya mahkûm edip 1.000 lira emekli maaşını sanki çok büyük bir para gibi yansıtırsam, şehitler ve gaziler arasında ayrımcılık yaparsam, şehit asker ana babalarına 18 yaşın altındaki asgari ücreti reva görürsem ve şehit yakınlarının ve gazilerin kamuda uğradığı mobbinglere karşı duyarsız olursam, 227 gazimizi “Sehven emekli ettik.” deyip emeklilik ve iş haklarını resmen gasbedersem, ben bu kürsüye çıkıp da Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı olarak bu bütçeyi savunmaya utanırdım.  O kadar çok utanılacak şey var ki, işte bu yüzden, bu utanılacak şeylere alet olmamak için biz bu bütçeye “hayır” diyoruz.” dedi.