-Afyon Postası’nın Haberi. 

Büyük Taarruz’a en önemli imzayı atanlardan bir taneside Afyonlu Ahmet Çavuştur. Kendisi bozguna uğrayan Yunan ordularının Genareli Trikopis’i yakalamak üzere görevlendirilen birlik içerisinde yer alır. Ahmet Çavuş, keşif sırasında Trikopis ve askerlerini görür. Derhal elindeki bombayla Yunanlı askerlerin arasına dalar. Ahmet Çavuş, düşman kuvvetlerine etraflarının sarılı olduğunu teslim olmalarını söyler. Ve orada Yunan ordularının Generali Trikopis’i yakalayarak adını tarihe yazdırır. 

15 YIL CEPHEDE GEÇEN ÖMÜR

Ahmet Çavuş’a savaştan sonra İstiklal Madalyası yazılır. Balkanlar, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda tam 15 yıl cephede savaşmıştır. Son savaşı Başkomutanlık Meydan Savaşı olur. 

Savaşın ardından Afyon Hapishanesinde Baş gardiyan olarak çalışır. Bu görevin ardından kısa süre bekçilik yapar. 1956 yılında Afyon’da veda eder. 

Afyonkarahisarlı Araştırmacı Yazar Hasan Özpınar’ın Ahmet Çavuş ile alakalı hazırladığı ve Taşpınar Dergisi’nde yayımladığı yazıda Ahmet Çavuş, Trikopis'i nasıl esir ettiğini şu sözlerle anlatıyor:

Onu tanımak için öncelikle dönemin gazetelerinde çıkan onunla yapılan ropörtajlara bakmakta fayda var. Yunan Başkumandanı Trikopis’i Esir Eden Askerimiz Elmalıdağ’da Yunan Başkumandanı General Trikopis’i ve maiyetini tek başına esir eden Ahmet Çavuş, son zamanlara kadar Afyonkarahisar hapishanesinde başgardiyan olarak çalışmakta idi. Yunan Başkumandanını nasıl esir ettiğinin hikâyesini şöyle anlatmıştır:

-Keşif için üç kişi dağa tırmanmağa başladık. Yanımda saatli, tetikli, fitilli olmak üzere 11 bomba vardı. Arkamızdan da kırk kişi yollayacaklardı. Alaca karanlıkta tepenin bir boyun noktasına vardığımız zaman, 5 - 10 zabitin oturdukları- nı gördüm. Derhal bombalardan birisini yakalayıp davranmayın, teslim olun, diye haykırdım. Hepsi, ellerini kaldırdılar. Arkadaşlarım da yanıma gelmişlerdi. Ben önümüzde duran bir zabitin atını yularından yakalıyarak çektim. Sordular:

-Ne kadar kuvvetiniz var? dediler.

-Üç ordu, dedim. Tamamen muhasara altındasınız. Ya teslim olacaksınız, ya sizi gurup ateşine vereceğiz.

-Hangi kıtaya kumanda ediyorsun? dediler.

-Alay kumandanıyım, dedim. Rütbemi sordular? -Başçavuş... dediğim zaman hepsi hayret içerisinde kalmışlardı. Hayretlerini gidermek için devam ettim:

-Bizde onbaşıdan fırka kumandanı bile var, dedim. Onlara, torbalarımızdan peksimet çıkararak verdik. Onlar da bize, bol bol sigara ikram ettiler. Ceplerimizi doldurduk. Biz onları böylece esir aldıktan epey sonra Kaymakam Hü- seyin Hüsnü Bey’le tabur kumandanımız Fuat Bey geldiler. Hüseyin Hüsnü Bey, esir zabitlerin içerisinden birisini, eliyle işaret ederek bana sordu:

-Bu zabitin kim olduğunu biliyor musun? -Ne bileyim, dedim. Elin düşmanı. . .  Babamın oğlu değil ya!. . . Fuat Bey’in gözleri faltaşı gibi açılmıştı:

-Trikopis, Trikopis, diye haykırdı. Yunan Başkumandanı. . . Trikopis’i Uşak’a kadar getirdik. Orada bana bir İstiklâl Madalyası yazdılar. Trikopis’in esvaplarını da bana hediye ettiler. Geçen seneye kadar bu esvapları giyerdim. Şimdi bunlar azıcık eskidi. Sokağa pek gelmiyor. Evde saklıyorum.