Türkiye’de politik gündem o kadar hızlı ve yoğun ki, ülke olarak kısır döngülerden sıyrılıp bir türlü geleceğe odaklanamıyoruz. Hâlbuki dünya çok hızlı bir gelişim ve değişim içerisinde, özellikle eğitimden sağlığa ve teknolojiye kadar her şey değişiyor ve gelişiyor. Peki, ülke olarak bu değişime ne kadar hazırız gelin tartışalım…

2006 yılında Danimarka’da farkettiğim bir olayla konuya başlayalım. O yıllarda Kopenhag ve Helsingor’de birçok işletmeyi ziyaret etmiştim. Çevresel atıklarla ilgili belediyelerin sert kararları, birçok işletmenin fabrikalarını Estonya ve Letonya gibi ülkelere kaydırma süreçlerini başlatmıştı. Bugün “Yeşil Mutabakat” olarak ifade edilen olgu, aslında o yıllarda İskandinav ülkelerinde başlamıştı.  

Yeşil Mutabakat, iklim değişikliği ve çevresel bozulmaların hem Avrupa hem de dünya için tehdit oluşturmaya başladığı gerçeğiyle oluştu. Farkında olarak ya da olmadan içinde yaşadığımız dünyamızı yok ediyoruz, bu durum küresel bir iklim değişikliği ile bizleri karşı karşıya bırakırken hala sorumsuz uygulamaları da görüyoruz. 2020 ve 2021 yılında yaşanan iklimsel değişikliklere bağlı afetler konunun öneminin anlaşılması açısında çok önemli. Yeşil mutabakatla Avrupa’nın modern, kaynakları verimli kullanan ve rekabetçi bir ekonomiye dönüştürülmesi bekleniyor. Avrupa ülkelerini ziyaret eden birçoğumuz aslında İskandinav ülkeleri başta olmak üzere, Avrupa şehirlerinin birçoğunun bu değişime hazırlanmakta olduğunu görecektir.

Yeşil Mutabakat ile emisyonların 2030 yılına kadar % 55 azaltılması ve 2050 yılında sıfırlanması öngörülüyor. Bu kapsamda çıkarılan Paris antlaşmasıyla tüm dünya ülkelerinin bu sürece katılımı bekleniyor. Paket kapsamında; sınırda karbon düzenlemesinden emisyon ticaretine ve arazi kullanımı, orman yönetmeliklerinin değişikliklerinden yenilenebilir enerjiye kadar 14 farklı başlıkta düzenleme hazırlandı. Özellikle sınırda karbon düzenlemesini çok önemseyen Avrupa Komisyonu, 2023 ile 2025 arasında demir-çelik, çimento, gübre, alüminyum ve elektrik sektörlerine sınırda karbon düzenlemesini geçirmesi bekleniyor. Bu durum özellikle hazırlıklı olmayan ülkelere ek bir maliyet getirebileceği gibi rekabet gücü üzerinde olumsuz etkiler gösterebilecektir. 2026 yılından itibaren karayolu taşımacılığı da Emisyon Ticaret Sistemine girecek ve 2035 yılında tüm yeni arabaların sıfır emisyonlu olarak ifade edebileceğimiz bir yapıya dönüşeceğini söyleyebiliriz. Bu nedenle üretilmesi planlanan elektrikli ya da hidrojenli araçlar için şarj yerleri, bakım istasyonları ve yakıt ikmal yerlerinin oluşacağı ve yeni bir sektörün doğacağını söylersek yanlış olmayacaktır. Avrupa Komisyonu, baz yıl olarak kendisine 1990 yılını almakta ve 2030 yılına kadar net sera gazı salınımını % 55 azaltmayı hedeflemektedir. Afyonkarahisar ilimiz, yeşil enerjiye geçişte önemli fırsatlara sahip illerimizden birisidir. Gerek termal enerji gerekse güneş ve rüzgar enerjisi imkanlarımız ilimize önemli bir değer katmaktadır. Buna karşın Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve sözleşmesine taraf 197 ülkeden 191’i Paris antlaşmasını onaylarken; Türkiye, Libya, Yemen, İran ve Eritre henüz onaylamayan ülkeler arasındadır. Bu noktada yenidünya düzeni oluşturulurken, rekabet ve verimlilik odaklı olarak sloganlaştırılan yeşil mutabakatta doğru yerde ve stratejide olmak ne kadar önemli hep beraber göreceğiz.

MotoFest TÜRKİYE & AFYONKARAHİSAR

2021 yılı Türkiye’nin en büyük organizasyonu olması beklenen “Türkiye MotoFest” 1 – 8 Eylül tarihleri arasında ilimizde başladı ve devam ediyor. Ücretli ve ücretsiz birbirinden güzel birçok etkinliğin kutlandığı program, ilimizde tüm kesimlerin geniş bir katılımını sağladı. Özellikle birbirinden farklı markaların standları ve yerel değerler çok güzel bir birliktelik oluşturdu. Bu ve benzeri profesyonel etkinliklerin devamı ilimizin marka değeri açısından oldukça önemli. Önümüzdeki yıllarda çok daha güzel etkinliklerle sürdürüleceğini düşünüyor ve emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.