Geçen haftaki yazımda gündemdeki kamuoyu araştırmalarına değinmiştim hatırlarsınız.

Özellikle ‘güvenilir isimler’ araştırmasının ilginç bulduğum bazı sonuçlarını değerlendirmiştim.

Yine Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da belediye başkanlığını kazandığı seçimden örnek vermiştim.

O dönem medyadaki anketlerin biri dışında hiçbiri Erdoğan’ın başkan seçileceğini öngörememişti.

Yazımın başlığında ise “Anketlere güvenme, anketsiz de kalma” demiştim.

Yazımdan birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, televizyonda bunu doğrulayan bir demeç verdi:

“Çok açık, net bir şey söyleyeyim. Benim artık bu anketlere vesaire güvenim kalmadı. Çünkü geçtiğimiz seçimlerde gördük, yaşadık. Doğru dürüst belki bir tanesi yakın tutturuyor. Yüzde yüz tutturma gibi bir şey yok. Çoğu açık ara yanıldı.”

Ardından partisinin genel başkan yardımcısı Mahir Ünal da anketler hakkındaki görüşlerini açıkladı:

“Sahadan veriyi çektiğiniz andaki psikoloji ve gündemi çekiyorsunuz. Bir gün sonra sahadan aldığımız veri değişmiş oluyor. Gündem anlık değişiyor. Sahadan veriyi aldığınız anda aldığınız veri aldığınız andaki duyguyu gündemi sadece ifade ediyor. Anketlerle artık bugün sahadan aldığınız veri 31 Mart’taki sonuca dair size bir kanaat vermiyor.”

Gördüğünüz gibi seçim öncesi gündemi anketler belirliyor ve bu durum seçime kadar böyle sürecek.

Gündeme dair yazdığım bu köşede ben de bu konuyu birkaç yazıda ele almaya niyetliyim.

Geçen hafta bıraktığım yerden devam edeyim: Türk halkı kime, neden ve ne oranda güveniyor?

* * *

Gezici’nin yaptığı son ankette en güvenilir 30 isim arasında tek bir asker vardı: İlker Başbuğ.

Bu veriyi nasıl anlamlı bir bilgiye dönüştürebiliriz bilmiyorum çünkü pek çok anket verisiyle çelişiyor.

Aynı merkezin 2012’de yaptığı ‘Türkiye gündemi’ anketinde ‘en güvenilir kurum’ yüzde 71.9 ile TSK.

Uzun yıllardır yapılan tüm kamuoyu araştırmalarında ordu hep en güvenilir kurum unvanını alıyor.

Demek ki ‘kişilerle kurumları ayırma’ gerekliliği burada da karşımıza çıkıyor.

* * *

Sözünü ettiğim ‘Türkiye gündemi’ anketinde medya güvenilirlikte yüzde 48.9 ile sondan ikinci sırada.

Yani Gezici’nin bulgularına göre medya, muhalefet partilerinden sonra ‘en güvenilmez kurum’.

Medyaya güvenmediğimiz sonucu yerli ve yabancı pek çok araştırmada daha karşımıza çıkıyor.

Oysa merkezin en güvenilen isimler anketinde gazetecilerin çokluğu dikkat çekiyor.

Anketin ilk 55 kişilik listesinde 28 gazeteci ve habercinin yer aldığı görülüyor.

Gelin anlamlandırabilmek için bu listeye bir kez daha alıcı gözle bakalım:

Uğur Dündar, Acun Ilıcalı, İsmail Küçükkaya, Hande Fırat, Ahmet Hakan, Didem Arslan, Vahap Munyar, Yılmaz Özdil, Fatih Portakal, Fatih Altaylı, Müge Anlı, Canan Karatay, Nihat Hatipoğlu, Hakan Çelik, Osman Müftüoğlu, Cem Yılmaz, İlber Ortaylı, Soner Yalçın, Ertuğrul Özkök, Orhan Gencebay, Ali Koç, Şirin Payzın, Saygı Öztürk, İlker Başbuğ, Murat Boz, Melih Altınok, Özgür Demirtaş, Emin Çölaşan, Yılmaz Erdoğan, Kıvanç Tatlıtuğ, Fatih Terim, Seda Sayan, Volkan Konak, Tarkan, Abbas Güçlü, Erkan Tan, Abdurrahman Dilipak, Deniz Zeyrek, Emin Çapa, Hülya Avşar, Cem Seymen, Ali Ağaoğlu, Banu Avar, Müjdat Gezen, Fazıl Say, Sıla Gençoğlu, Haluk Levent, Ayşe Arman, İhsan Eliaçık, Kerem Alkin, Ferit Şahenk, İzzetin Doğan, Serdar Turgut, Buket Aydın ve Murat Yıldırım.

En güvenilir isimler listesinin neredeyse tamamı ‘medyatik’ isimler.

Buyurun buradan yakın, yoksa yine mi kişilerle kurumları ayırmak durumundayız?

Bu verilere güvenerek, “Halkımız medyaya güveniyor” diyebilir miyiz?

“Ya anketlerde bir sorun var ya da halkımızın kanaatlerinde” mi demeliyiz?

Medyaya güven ile anketlere güven arasında anlamlı bir ilişki var mı?

Yaman bir çelişki ve bu yüzden tartışmaya değer bu konuda yazmayı sürdüreceğim.

* * *

Medyaya güven konusunda yapılan anketler kitle iletişim araçları özelinde de ilginç veriler sunuyor.

Sizleri rakama boğmamak için bu verileri şimdilik burada paylaşmıyorum ama özetle durum şöyle:

Bazı anketlerde en güvenilen araç olarak sırasıyla radyo, televizyon, internet ve yazılı basın çıkıyor.

Bazılarında ise gazete, dergi, radyo gibi geleneksel araçların güvenilmez bulunduğu görülüyor.

Yeni medya dediğimiz internet haber siteleri ve gazetelerin internet siteleri daha güvenilir bulunuyor.

Ancak sosyal medyaya güvensizlik çok yüksek ve bu da bir başka çelişkiye işaret ediyor.

Doğaldır ki bu veriler bizi farklı yaş, gelir ve eğitim gruplarında farklı sonuçlara götürüyor.

Sözün özü kimin kime, ne zaman ve neden güvendiği konusu çok tartışma götürür.

* * *

Medyaya ve anketlere güven gibi ciddi bir konuyu bu haftalık birkaç fıkrayla gülümseterek bitireyim:

Hz. Musa ne yaparsa yapsın, gazetecilerin kendisi aleyhinde yazı yazmasını engelleyemiyormuş. En sonunda çağırmış hepsini, yarmış Kızıldeniz’i asasıyla, yürüyerek geçmiş karşıya ve objektiflere poz vermiş. Ertesi günkü gazete manşetleri “Musa yüzmeyi bilmiyor” şeklindeymiş.

* * *

Papa bir tarihte New York’a gitmiş. Daha uçağın kapısından inerken gazeteciler soru yağmuruna tutmuş. Biri “Genelevi de ziyaret edecek misiniz?” diye sormuş. Papa soruyla yanıtlamış: “New York’ta genelev var mı?”. Ertesi günkü gazetelerin manşetinde bu soru varmış: “Papa iner inmez sordu: New York’ta genelev var mı?”

* * *

Adamın biri New York, Central Park’ta yürüyüş yaparken, aniden kuduz bir köpeğin küçük bir kıza saldırdığını görmüş. Koşmuş ve köpekle boğuşmaya başlamış. Hayli uzun bir uğraştan sonra üzeri yara bere içinde kaldığı halde köpeği öldürmüş. Ama küçük kızın da hayatını kurtarmış. Son anda bu sahneyi gören polis nefes nefese olay yerine koşmuş ve adamın yanına gelmiş. Sarılıp teşekkür ettikten sonra “Sen bir kahramansın, yarın bütün gazeteler seni yazacak. Ve göreceksin başlık da şöyle olacak: ‘Cesur New Yorklu küçük kızın hayatını kurtardı.” demiş. Adam “Ama ben New Yorklu değilim!” diye yanıtlamış. Polis “Fark etmez, bu durumda gazeteler şunu yazacaklar: ‘Cesur Amerikalı küçük kızın hayatını kurtardı.’ şeklinde iddiasını yinelemiş. Adam bu kez “Ama ben Amerikalı da değilim” demiş. Polis “Ya nerelisin o halde?” diye sorunca adam yanıtlamış: “Ben Iraklıyım!” Polis adama başka bir şey söylememiş. Adam ertesi gün gazeteleri aldığında şöyle bir başlıkla karşılaşmış: ‘Radikal İslamcı, masum Amerikan köpeğini öldürdü.’

* * *

Dünya çapında bir anket yapılmış ve sadece bir soru sorulmuş: “Lütfen dünyanın geri kalan kısmındaki yiyecek eksikliğine bir çözüm ile ilgili kişisel görüşünüzü dürüstçe belirtiniz.” Anket büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmış. Çünkü Afrika’da insanlar ‘yiyecek’ kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış. Batı Avrupa’da insanlar ‘eksiklik’ kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış. Doğu Avrupa’daki insanlar ‘kişisel görüş’ün ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış. Ortadoğu’da insanlar ‘çözüm’ün ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış. Güney Amerika’daki insanlar ‘lütfen’ kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış. İsrail’deki insanlar ‘dürüstlük’ kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış. Ve Amerika’daki insanlar ‘dünyanın geri kalan kısmı’nın ne anlama geldiğini bilmiyorlarmış.