Geçtiğimiz hafta ikinci yeni şairlerinden ve resme olan ilgilerinden bahsetmiştim. Bu yazıda İkinci Yeni şiirini ve bir şairini biraz daha yakından tanıyalım fakat önce genel anlamda şiirden biraz, çok kısa bahsedelim.

Şiir edebi türlerin en eskisidir. Duygu, düşünce ve hayalleri anlatmanın insanlık tarihi boyunca en etkili yolu olmuştur. Şiirin özel bir anlatım dili vardır ve  "Şiir dili" olarak adlandırılır. Şiir dili, gündelik dilden farklı, çok anlamlı ve katmanlı bir yapıya sahiptir. "Sembol ve mecazlara dayalı bir anlatım dili", "ahenkli bir ses akışı" ve "duygu yoğunluğunu öne çıkaran söyleyiş" gibi özellikleri, şiiri diğer edebî türlerden farklı kılmaktadır. İnsanlık tarihinde her dönemde gündelik dil, dönemin kendine özgü bir sesi, söyleyişi ve dünyaya bakış tarzı olduğu için değişmiştir. Şiir de tarih içinde farklı dönemlerde, farklı özellikler göstermiştir. 

İkinci Yeni şiiri de içinde bulunduğu döneme özgü özellikler göstermektedir. I. Dünya Savaşı’nın doğurduğu bunalım üzerinde şekillenen Dadaizm ve sürrealizm akımları, “garip” akımına olduğu gibi, İkinci Yeni’ye de kaynaklık etmiştir. İkinci Yeni şairleri, bu hareketin ve yenileşmenin, birbirinden habersizce, anlaşmadan, kendiliğinden doğduğunu belirtirler. Cemal Süreya, İkinci Yeni’nin bir akım olarak doğmadığını söyler. Bir programı, ortak bir bildirisi olmadığını ve şairlerin başlangıçta birbirlerini tanımadığını da sözlerine ekler. İlhan Berk de “kısacası herkes kendi örneğini habersiz koydu” sözleriyle aynı noktaya temas eder. İmgeci bir şiirdir. Günlük konuşma dili dışlanarak kurulu dilin yapısı bilinçli olarak bozulmuştur.

İkinci Yeni’de şiir, diğer sanatlarla yakın ilişki içerisindedir. Bilinçaltına yönelim vardır. Bireyci bir şiir anlayışı hâkimdir. Daha çok betimleme yöntemi kullanılır. Nükte, şaşırtmaca ve tekerlemelerden uzaklaşılmıştır. 

Asım Bezirci, İkinci Yeni şiirini “imgeye kapıları sonunu kadar açarak, edebî sanatlara özgürlük tanımak,  sıradanlıktan ayrılmak,  halk kültüründen uzaklaşmak, nükteden kaçmak, duyguya ve çağrışıma yaslanmak, olayı atmak, aydın azınlığa seslenmek” diye tanımlar.

Turgut UYAR (1927–1985) 

Turgut Uyar gerek öz gerekse biçim bakımından sürekli değişen, halk şiirinden, divan şiirine geniş bir kültür birikimini değerlendirmiş,  kendisi olabilen bir şiiri geliştirmiştir. Memet Fuat onun şiirini şöyle değerlendirir: “Turgut Uyar’ın soluklu, uzun dizeli,  düz yazı görünümlü şiiri, din kitaplarını çağrıştıran havasıyla öyküsünü anlatışıyla, yücelik duygusu veren bir şiirdi. İkinci Yeni akımı içinde imgelerle, kapalı söyleyişlerle anlamı, derinleştirmeye, yoğunlaştırmaya çalışan bir şair olarak yer aldı. Şiiri hep içerikte aradı. Toplumsal sorunlara yönelişi de, şiirinin bütünlüğü içinde hiç yadırganmayan bir görkemlilikte ürünler getirdi.” 

 Turgut Uyar’ın bir şiiriyle bu haftaki yazımızı bitirelim:

Büyük Ev Ablukada

(Ekmek vardı tereyağı vardı utanılacak bir şey yoktu

bir şey daha yoktu ama kavrayamıyordum.)

İşte böyle olmak en iyisidir olmakların

bir küçük çocuğu tuttum otobüsten indirdim

(İndirmiştim

yok olan önemli bir şeydi Allah kahretsin.)

Tüm kavgasız tüm duruk tüm başıboş,

üç sayı kötü bir sayı iyi şiir dinledim,

çıkıp okudular durup dinledim.

Bitmeseydi daha dinlerdim kötü mötü.

Saat kaç diye sordular birisi beş yani dedi.

(Ha kavgada ha aşkta

bu gök bomboş ha kavgada ha aşkta)

Göge baktım yerli yerinde,

haydutlar dalavereciler yerli yerinde

vurguncular hayınlar vurdumduymazlar öyle.

İyi dedim içim rahatladı

düzen bozulmamış dedim sevindim,

tenhaca bir bölgede şehre girdim.

(Ben herkese varım

başka türlü olmuyor inanmayın.)

Bakın bu şehri ben kurdum ben büyüttüm ama sevemedim.

(Ekmek vardı tereyağı vardı söylemiştim önemlidir,

utanılacak bir şey yoktu, kime anlatmalıyım.)

Ben sevemezsem sevmek kimselerin elinden gelemez.

Bizi tutkulara çağırdı otobüse, sosise, buzdolabına,

telefona, sinemalara, radyolara, bir sürü kancık sevdalara,

sürü sürü mutsuz alışkanlıklara,

yalana dolana, itliklere, keten elbiselere.

(Sonra karısı öldü o çocuğun

yalnızdı güçsüzdü herkesler gibiydi,

kirlendi kötülendi sarhoşladı pis karılara dadandı.

Anladık onu ölenden başkası kurtaramaz,

ölen de kurtarmamıştı.)

Bak ben seni nereden kurtaracağım şaşacaksın.

Şimdi bu taşları biz çektik değil mi ocaklardan

bu asfaltı biz döktük biz onardık değil mi?

Bu yapıları on iki kat yapmak bizim aklımızdı,

biz kurduk istersek umursamayız ya.

(Abluka burada başlıyor çünkü.)

Ekmek yiyelim tereyağı yiyelim çocuk büyütelim,

sen beraber yatacağımız yatakları hazırla,

sen onu yap yeter bak göreceksin.

Turgut Uyar

Hepinize güzel bir hafta ve hafta sonu dileklerimle

Sanatla kalın