Bir çiçekle bahar olmaz ama, her bahar bir çiçekle başlar … Prof.Dr. Necmettin Erbakan

Faiz, insanoğlunun her zaman ilgi duyduğu ancak bir o kadar da korktuğu ve kaçınmaya çalıştığı bir olgudur. Faiz üzerine gerek İslam dünyasında gerekse geçmiş dönem devlet yönetimlerinde önemli gelişmeler ve tartışmalar olmuştur. Peki, faiz nedir, nasıl ve nelerden oluşmaktadır. 

Finansal açıdan faiz, paranın zaman değerinin bir çıktısıdır ve “bugün ele geçecek bir TL’nin gelecekte ele geçecek bir TL’den daha değerli olduğu” yaklaşımıdır. Bunun yanında faiz için “gelecekte daha çok kazanmak amacıyla bugünkü fedakârlığın bir karşılığıdır” gibi tanımlamalar da yapılmaktadır. İsterseniz konuya paranın tarihi gelişim süreciyle bakalım. Bugünden uzun yıllar önce, para, altının bir çıktısıydı ve altın para döneminin işlevselliği ya da likiditesiydi. İnsanların takas anlayışından geçişte işlemlerinin kolaylığını ve toplumsal birlikteliğini paranın varlığı sağlamaktaydı. Ancak ikinci dünya savaşı sonrası yaşanan ekonomik gelişmeler, Amerikan dolarını dünyanın rezerv parası haline getirirken; altın para sisteminden karşılığı olmayan kısmen sabit bir kağıt para sistemine yumuşak bir geçiş süreci yaşanmıştır. 1944-1971 yılları arasında Bretton Woods sistemi olarak da ifade edilen, İkinci dünya savaşı sonrası para sistemi ve bu sistemin anahtar oyuncusu ABD ve dolar, dünyanın egemen gücü haline gelmiştir. Belki de Avrupa’nın bazı ülkeleri, ilk başlarda bunun olumsuz etkilerini görememişler ancak 1965 sonrası yaşanan ekonomik darboğazlar, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde rahatsız oluşturmuştur. Özellikle Almanya ve Japonya’nın gösterdiği başarılı ekonomik gelişim ABD’nin de çok istediği bir durum değildi. Bu dönemde 1 ons = 35 $ seviyesinden sabit bir kurla altına bağlanan Amerikan doları ve bunun sonucunda dolara bağlanan tüm dünya para birimleri, altın ile dolar arasındaki varlık ilişkisini sorgulamaktaydılar. Çünkü dünyanın daha öncesinde altına dayalı yaşadığı para sistemi, dolar gibi başka bir ülkenin parasına bağlanması, ABD’ye ciddi bir senyoraj kazancı sağlarken; doğrudan altın karşılığı olmayan bir balon ekonomisinin de zeminini oluşturmuştur. Bu durum Amerikan dolarına rezerv para kimliği kazandırırken insanların ve kurumların dolarizasyon yaşamasına neden olmuştur. 1973’de fesh edilen bu sistem, hala etkisini sürdürmekte ve dünya ekonomisini dolara bağlı bir çıkmaza sürüklerken, Amerika’nın en önemli ihracatı “üzerindeki değeri ile alakasız bir anlam taşıyan kağıt parasıdır.” Peki, bu durumdan kaçınmanın kısa vadede çözümü mümkün müdür? Hayır.

Yukarıda bahsettiğimiz dünya ekonomik gelişimi ve nominal faizi oluşturan kalemlere baktığımızda, konunun artık bir ülke unsurunun çok ötesinde olduğunu çok daha iyi anlayabiliriz;

Nominal faiz: Risksiz faiz oranı + enflasyon primi + Likidite primi + ödenmeme riski primi + vade primi + diğer faktörler

Nominal faiz, görünenden çok daha fazla anlam taşıyan bir bileşenden oluşur. Şimdi bu değerleri ve önemini sırası ile değerlendirelim; risksiz faiz oranı devlet tarafından belirlenen faiz oranıdır. Aslında faizi yükselten ana oranlardan birisidir. Enflasyon primi, son dönemlere damga vuran tartışmaların anahtar göstergelerinden birisi sebep ya da sonuçtur. Aslında nominal faiz oranının belirleyicilerine baktığımızda enflasyonun sebep, piyasada yaşanan gelişmeler ışığında ise sonuç olarak algılandığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla enflasyon primindeki değişim olarak açıklayabileceğimiz, beklenen enflasyon oranındaki artışlar, faiz üzerinde yukarı; azalışlar ise aşağı yönlü gelişmelere neden olacaktır. Aynı şekilde piyasanın likiditesindeki sıkıntılar, vadedeki artışlar ve ödenmeme riski ya da kredi riski şeklinde ifade edebileceğimiz unsurlar faiz üzerinde baskı oluşturarak artışlara neden olabilecek unsurları gösterir. Özellikle pandemi gibi küresel ölçekteki riskler, likiditeyi olumsuz etkilemekte, devletlerde bu risklerden kaçınabilmek amacıyla faizleri düşürerek piyasaya para enjekte etmektedirler. Tabi bu durum işleyiş sistemini bozmakta, özellikle çift kur sarmalında yaşayan gelişmekte olan ülke ekonomilerini, likidite krizi yanında kur riskine de maruz bırakmaktadırlar. Bunun yanında gelişmekte olan birçok ülkenin temel politik problemleri olarak ifade edebileceğimiz riskler de sürece eklendiğinde faizler artırılmak zorunda kalınmaktadır. 

Faiz artışları ise etkisini hem ekonomik hem de sosyolojik olarak gösterir. Faiz, aslında ekonomik bir karar sürecinin parçasıdır ve sloganlaştırılmadan değerlendirilmelidir. Aksi takdirde ekonomik anlamını yitirir ve algılamaları değiştirir. Bu durumda da ekonomik kararlara olan güven erozyonuna neden olur. Bunun yanında faiz konusunun tam olarak anlaşılamadığı da bir gerçektir. Şöyle ki piyasalarda ticari ve katılım bankaları olarak iki önemli finans kurumumuz vardır. Ancak insanların birçoğu bu bankalardan katılım bankalarının getirilerinin ticari bankalar ile aynı olduğu konusunda eleştirmektedirler. Dolayısıyla katılım bankası ile ticari banka arasında bir fark var mıdır? sorusu günümüz ekonomik felsefesiyle cevaplanması ya da yeniden yorumlanması gerekmektedir. Çünkü İslam dini, faizi kesin olarak yasaklamıştır. Hâlbuki iki bankanın koşulları neredeyse aynıdır hatta hiçbir fark yoktur. Dolayısıyla günümüz piyasa eko sisteminde faizin niteliği değişmiş midir? Ticari bankaların bizlere sunduğu faiz ya da getiri oranları riba olarak değerlendirilebilir mi? Tartışılmalıdır. Çünkü günümüz bankacılık sistemi, kurumsal yapısıyla ve devletin denetim sistemiyle; aşırı kazanç sağlayan ve riba olarak ifade edilen sistemi sınırlamaktadır. Bunun yanında bankaların oluşturduğu sistemik yapısı; çevresine, işletmelere ve de bireylere bir takım avantajlar sağlarken, oluşturduğu istihdam yapısı da insan faktörünü ön plana itmektedir … 

Konunun daha iyi anlaşılması açısından bir örnek verecek olursak; 2019 yılı Dünya Borsalarının  piyasa değeri yaklaşık 75 trilyon dolardır. Bu rakam dünya küresel milli gelirine çok yakın bir değerdir. ABD yaklaşık 40 trilyon dolar borsa değeri ile en büyük pastayı almaktadır. Dünyanın diğer tüm borsaları ABD’nin borsa değerini ne yazık ki oluşturamamaktadırlar. Bugün itibariyle borsa değeri 1 trilyon değeri aşan ülkeler; Hong Kong, Londra, Çin, Kanada, Almanya, İsviçre, Avustralya, Kore ve Tayvan’dır. Türkiye ise yaklaşık 150 milyar dolarlık borsa değeri ile gelişmekte olan ülke borsaları arasında yer almaktadır. Borsanın gelişmesi ve büyümesi, hem TL’nin itibarı hem de faizlerin seviyesi açısından oldukça önemlidir. Dolayısıyla faiz tartışmalarını, sermaye piyasalarımızın geliştirilmesi açısından da düşünmeliyiz.   

Tabi ki burada açıklamaya çalıştığım konular, hepimizin hassasiyet duyduğu önemli konulardır. Ancak para sistemi günümüzde altına dayalı olmayıp, reel karşılığı olmayan ve doğrudan doğruya karşılıksız bir kazanç sağlayan yapıdadır. Özellikle güçlü kurlara sahip ülkeler bu durumdan avantaj sağlarken; zayıf kurlara dayalı ülkeler ise enflasyon gibi ekonomik göstergelerle de mücadele etmek zorundadırlar. 1990 sonrası küresel gelişmeler, paranın bollaştığı bir kapitalist sistemi dayatmış ve birçok ülkenin rejim değişikliğini bile etkileyerek, sınırların bile belirleyicisi haline gelirken, paranın işlevi kullanım amacının çok ötesine geçmiştir. Dolayısıyla riba olarak ifade edilen anlam bana göre bankaların kullandırdıkları faizin çok daha ötesine geçmiş ve bankaların kullandırdıkları faiz oranlarının yeniden tanımlanma ihtiyacı da oluşmuştur. Örneğin bu yazımızın çıkmış olduğu 19 Kasım tarihi öğleden sonra faiz açıklama kararı olacak. Gün boyu kurlarda inanılmaz bir türbülans göreceksiniz. Bu türbülans ağırlıklı olarak yukarı yönlü olacak ve kararın ardından ciddi bir TL değerlenmesi göreceksiniz. Peki bundan kimler kazanç sağlamaktadır, söyleyelim yatırımcılar değil spekülatörler… Peki kim kaybedecek temiz niyetli yatırımcılar ve küçük oyuncular ve de biz … Bunlar benim gün içi tahminlerim, tutar mı bilemem ancak finans oyunu böyledir. İzleyin görelim …   

KİTAP TAVSİYESİ

Bu hafta sizlere Michael Morpurpo’nun “Kayıp Zamanlar” isimli eserini tavsiye edeceğim. Özellikle çocuklarımıza okumayı sevdireceğini düşündüğüm bir kitap, az ve karışık olmayan bir karakter yapısı çerçevesinde sürükleyici ve bir o kadar da sonunu merakla beklediğiniz bir kurgu taşıyor. Aynı zamanda savaşın ve karmaşık dönemlerin acımasızlığını yansıtıyor. Dolayısıyla toplumun farklı ve renkli karakter yapılarını hissedebilmeleri için özellikle çocuklarımıza tavsiye edebilirim. Sıkılmayacakları garanti. Bu arada elime aldım ve 24 saatte bitirdim. Kısa sürede bitirmemin nedeni, oluşturduğu bağımlılık ve merak duygusuydu ...