Geçen hafta kaliteli bir yaşam için gazete okumanın gerekliliğinden söz etmiştim.

Gazetelerin bilgi toplumunda bireysel ve toplumsal kalite ile insani gelişimin anahtarı olduğuna değinmiştim.

Elbette diğer kitle iletişim araçlarının da bu süreçte payı var.

Zaman içinde her birini bu boyutuyla değerlendirmeyi düşünüyorum.

Kitap okumanın önemine ilişkin görüşlerimi ise bilinçli olarak önümüzdeki haftalara bıraktım.

Bir medya olarak kitabın önemini 4-12 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 37. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı sırasında ele almayı planlıyorum.

Bu hafta ise özellikle vurguladığım “bilgi toplumu”na ilişkin görüşlerimi paylaşacağım.

Bunun için de önce insanoğlunun bilimsel ve teknolojik gelişim serüvenine ana hatlarıyla bakmak gerekiyor.

* * *

Bilim insanı en basit deyimle “sorunu olan insan”.

Sorunu olmayan, dertsiz tasasız birinin bilimle uğraşması beklenemez.

Dolayısıyla bilimsel araştırma ve incelemelerde en önemli aşama “sorunun ortaya çıkarılması” aşaması.

Sorun, insanı rahatsız eden ve onun mutluluğunu bozan bir durum iken çözüm ise mevcut bilgilerle değil ancak bilimsel araştırma-incelemeler ile bulunabilecek bir durum.

Fizikçi David Deutsch bu süreci şöyle özetliyor: “Önce bir probleme çözüm olabileceğini düşündüğün şeyi bul, sonra onu matematiksel bir model olarak ifade et, sonra onu test et.”

Bilim ve teknoloji özünde insanın yaşamını kolaylaştırmayı amaçlıyor.

Yaşam kolaylaştırılması ise önce bilginin üretilmesiyle, sonra üretilen bilgilerin kullanıma hazır hale getirilmesiyle, en sonunda ise bu bilgilerin insanlığın hizmetine sunulmasıyla mümkün.

Dolayısıyla yaşamı kolaylaştırmak amacıyla herhangi bir araç ya da gerecin ortaya çıkarılabilmesi için öncelikle bilgilerin üretilmesi gerekiyor.

Üretilen her yeni bilgi, hem yeni bilgilerin üretilmesini zorunlu kılıyor hem de yaşamımızı kolaylaştırıyor.

Bilgi üretme işlevi ise bilimin görevi.

Bilimin ürettiği bilgiden yararlanarak teknolojinin ürettiği bir hizmet, endüstri tarafından düzenli bir şekilde üretilerek insanlığın kullanımına sunuluyor.

İnsanoğlu, bu süreç kapsamında her geçen gün yaşamını kolaylaştıracak yeni araç ve gereçleri bulmuş, geliştirmiş ve kullanıma hazır hale getirmiş.

Bu noktada karşımıza teknoloji kavramı çıkıyor.

* * *

Teknoloji, herhangi bir bilgiden ne şekilde yararlanılacağı, o bilginin insanlığın hizmetinde nasıl kullanılacağı ve o bilgi ile insan hayatının nasıl kolaylaştırılabileceği üzerinde duruyor.

Zekamızı paylaşarak başkalarının da kullanımına sunmamızı sağlıyor.

İnsanın bilimi kullanarak doğaya üstünlük kurmak için tasarladığı rasyonel bir disiplin olan teknoloji aynı zamanda bilimin uygulamalı bir sanat dalına dönüşmüş hali.

Kavramın kökeninde yatan teknik, bir şeyi yapmanın, üretmenin ya da elde etmenin bilgisi, becerisi olarak tanımlanıyor ve özünde bireysel bir kavram.

Teknoloji ise bir mal ya da hizmeti üretmenin toplumsallaşmış bilgisi.

Yani teknik ile teknoloji arasındaki fark, söz konusu yapma, üretme bilgisinin toplumsallaşması noktasında.

Annenizin yoğurt yapmasını ya da ünlü bir futbolcunun trivela vuruşunu anlatırken aslında bireysel tekniklerinden söz ediyorsunuz.

Japonların elektronikteki, Almanların otomotivdeki üstünlüklerini anlatırken ise teknolojinin toplumsal yanını vurguluyorsunuz.

* * *

İnsanoğlunun uzun bilim ve teknoloji tarihini burada anlatamayacağım için sıkça kullanılan bir orantılama yöntemine başvuracağım.

Tüm uygarlık tarihini 60 yaşında bir insanın yaşamına uyarlayarak anlamak olası.

İnsanoğlu, 7 yaşına kadar deyim yerindeyse hayvandan farksız yaşamış.

7 yaşında taşları yontmaya başlamış ancak 25’ine dek başka bir şey yapamamış.

25 yaşında ateşi bulmuş ve ilginçtir 55’ine dek yine başka bir şey yapamamış.

55’inde ölülerini gömmeye başlamış ve 3 yıl daha bu şekilde yaşamış.

58 yaşında ise hızla gelişmeye başlamış, çömlek yapmış, toprağı işlemiş, hayvan yetiştirmiş.

59’unda madenlerden yararlanmış, evler yapmış.

6 ay sonra alfabeyi bulmuş, sonra İlyada’yı, 1 ay sonra da İlahi Komedya’yı yazmış.

2 gün sonra matbaayı bulmuş, 2 gün sonra buhar makinesini yapmış, 1 gün sonra dinamo ve motor üretmiş.

60 yaşının son saatlerinde telgrafı, telefonu, radyoyu, televizyonu bulmuş ve uzayda dolaşmaya başlamış.

Başka gezegende yaşam fikri bir yana bilim insanları dünyada 10 milyar yıl daha yaşanabileceğini öngörüyor.

Gelecek kestirimini varın siz yapın.

Bilim ve teknolojideki gelişimin hızındaki artışın yanı sıra neredeyse 40 bin yıl boyunca bir milyon dolayında sabit kalan insan nüfusundaki artışa da bakmakta yarar var:

MÖ 6000’de on milyon, MÖ 500’de yüz milyon, MS 1’de iki yüz milyon, MS 1000’de üç yüz milyon, 1927’de iki milyar, 1999’da altı milyar, 2011’de yedi milyar.

Şu an dünya popülasyonuna her gün birkaç yüz bin insan ekleniyor.

Dünya nüfusunun 2025’te sekiz milyar, 2045-50’de dokuz milyar olacağı öngörülüyor.

Sizce bizden sonraki kuşakları nasıl bir dünya bekliyor?

* * *

İnsanoğlu, yeryüzünde var olduğu günden bu yana daima yenilenip gelişiyor.

Uygarlaşma sürecinin temelinde de insanın farklı yönlerden gelişimi yatıyor.

İnsanlığın tarih boyunca yaşadığı sosyal ve ekonomik aşamalar sırasıyla ilkel toplum, tarım toplumu, sanayi toplumu ve bilgi toplumu olarak nitelendiriliyor.

19. yüzyılın sonlarında yaşanan sanayi devrimi uygarlık tarihinin en köklü değişim ve dönüşüm süreci.

1990’lara gelindiğinde bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle dünyamız bir teknolojik yenilenme dönemine girdi.

Bilişim ve iletişim teknolojileri sayesinde süper bilgisayarlar insan beyniyle yarıştı, mikrobiyologlar gen yapımızı çözdü, uzayda yeni arayışlar başladı.

Bütün bu gelişmeler bir ‘bilgi patlaması’ yaratıp bilgi toplumuna gidişi hızlandırdı.

Sanayi devrimi 20. yüzyılın sonlarındaki bilgi toplumunun temellerini atmış oldu.

Ancak günümüzde pek çok toplum henüz tarım ve sanayi aşamalarını yaşarken, egemen küresel güçler bilgi toplumu aşamasına geçmiş bulunuyor.

Sanayi toplumundaki maddi ürünlerin yerini bilgi toplumunda bilgi üretimi aldı.

Bilgi toplumu ortamında tüm ekonomik faaliyetler küreselleşme eğilimine girdi.

İletişim sistemleri mevcut ülke sınırlarının önemini azaltıp gruplaşmaları getirdi.

Sanayi toplumu ile bilgi toplumu arasındaki farkları kısaca şöyle değerlendirebiliriz:

Maddi değerler yerine zaman, kâr yerine sosyal katkı,  parlamenter demokrasi yerine katılımcı demokrasi, işçi hareketleri yerine sivil hareketler, makineler yerine bilgisayarlar, doğal kaynaklar yerine enformasyon, kitlesel üretim ve tüketim yerine kullanımda paylaşım, bireysellik yerine sinerji, kirlilik yerine arınma, çevre sorunları yerine doğa ile uyum, doğal kaynakların tükenmesi yerine kaynak tasarrufu ön plana çıktı.

Gelin son olarak bilgi toplumu kavramının çerçevesini çizelim.

* * *

Sözlük tanımıyla bilgi toplumu “bilimsel gelişme ve yeniliğe açık, insan kaynaklarına değer veren ve bireyin kendini gerçekleştirmesine olanak sağlayan bilgiyi üreten ve verimli kullanan toplum”.

İlgili literatürde “enformasyon toplumu” kavramının da kullanıldığını görüyoruz.

Çeviriden kaynaklanan nedenlerle bilinçsizce birbiri yerine kullanılan bu iki kavramın arasındaki farkları vurgulamak gerekiyor.

Her ne kadar İngilizce’deki “knowledge” ve information” sözcüklerinin Türkçe’ye bilgi olarak çevrilmesi yanlış değilse de “knowledge-based society” ile birlikte “information society” kavramının da bilgi toplumu olarak çevrilmesi yanlış ve anlam karışıklığına yol açıyor.

Enformasyon toplumunda bilişim teknolojileri sayesinde doğru ve yararlı olmasa bile bilgiye erişimin hem ucuz hem de kolay olması yani çoğunluğun bu bilgiye ulaşabilmesi ön planda iken bilgi toplumunda kaliteli, doğru ve güvenilir bilginin dolaşımı önemli ve her bireyin sürekli öğrenmesi, toplumun insan ve sosyal sermayesinin yüksek olması gerekiyor.

Enformasyon toplumunun teknolojik gerekleri görevli kurumlarca sağlanmak durumundayken, bilgi toplumunun oluşması bu teknolojiyi kullanacak bireylerin göstereceği çabalarla mümkün oluyor.

Enformasyon toplumunun teknolojik altyapısı ne kadar üstün olursa olsun, sürekli öğrenmeyi ortak amaç ve yaşam biçimi haline getirmiş bireyler olmadan bilgi toplumu düzeyine ulaşılmıyor.

Kısacası, iki kavram arasında bir öncelik-sonralık ilişkisi mevcut ve enformasyon toplumuna ulaşılmış olması, bilgi toplumuna da ulaşıldığı anlamına gelmiyor.

Bilişim teknolojisine dayalı olan bilgi toplumunun en temel özelliği sanayi toplumunda ön planda olan “maddi” ürünler yerine, bilgi üretiminin önem kazanması.

Kitle iletişim araçları da her zaman doğru olmasa da çok çeşitli konularda ilettiği enformasyonla bu bilgi üretimi sürecine katkıda bulunuyor.

Bilgi toplumunda medyanın insanlar üzerinde etkisi ve toplumsal ilişkilerin kurulmasındaki payı tartışılmaz.

Dünyanın dört bir yanında, bilgi edinmek, boş zaman değerlendirmek ya da eğlenmek gibi herhangi bir amaçla kitle iletişim araçlarına yönelen insanlar farkında olmadan Marshall McLuhan’ın adını koyduğu küresel köyün bir ferdi haline gelmiş durumda.

Böyle bir dünyada bilgi en önemli güç.

Star Wars filmlerinin kült ifadesiyle noktayı koyalım:

“Güç seninle olsun.”