Sevgili dostlar,

Bu haftaki yazımızda size üç defa ziyaret etme fırsatı bulduğum Barselona’yı tanıtmak istedim . Gaudi’nin Barselona’sını. Şehrin bugünkü plan ve şehirleşmesini çizen, üstün mimari bakışıyla, şehre başka bir ruh kazandıran Antoni Gaudi. Öyle bir mimar ki, 1883 yılında devraldığı La Sagrada Familia isimli kilisenin inşaatı daha hala tamamlanmış değil . Nerden baksan bugünün mimarisi, onu bir asır geriden takip ediyor. Neyse, daha hiç bir şeyden bahsedemeden  bir paragraf bitti bile. Ben formatı değiştirerek devam etmek istiyorum Canlı yaşanmış bir hadise ile hem de şahitli. 

Barcelona’dan Çin’e bisikletle giden Katalon

Orda yaşayan meslektaşım Julio Mirales Sanches akşam kahvesine bir arkadaşı ile geldi. İsminin Ramirez olduğunu hatırladığım atletik yapılı adam meğer profesyonel bisikletçiymiş ve Barcelona’dan Çin’e bisikletle gitmiş . Kahvesini yudumlarken sordum Türkiye macerası var mı bu olayın diye. Şöyle hafif bir tebessümden sonra  “olmaz mı “ dedi ve başladı bana ders veren o yolculuğunu anlatmaya.   “Yolculuğumun 3’te biri Avrupa’da geriye kalan 3’te ikilik kısmı ise Türkiye’den başlayıp Çin’e uzandı. İlginç olan şey ise, bu 3’te birlik kısmında 20 bin Euro, geriye kalan 3’te 2’lik kısmında, yani Türkiye’den Çin’e giden kısmında sadece 5 bin Euro harcadım “ dedi. Kısa bir şaşkınlığın ardından, nasıl oldu bu iş diye sormayı başardım . Söyle devam etti sözlerine :

“ Ben ilk kısımda, kaldığım yerler,yediğim yemek, bisikletimin bakımı gibi aklınıza gelen bütün masraflarım için,  kendim harcamalar yaptım. Türk sınır kapısından geçtiğim andan itibaren her şey değişti. İnsanlar giderken, ıslık çalıp beni durduruyorlar, yiyecek ikram ediyorlar, yatacak yer gösteriyorlar, bisikletimin ve benim ihtiyaçlarım için, ikramda yarışıyorlar . Bu Çin’e kadar devam etti. Kendi ailemde görmediğim, paylaşım ruhunu,ilk gördüğüm ve belki de bir daha hiç görmeyeceğim insanlarda gördüm. Bu beni çok etkiledi. Ben hayatım boyunca kimseye kahve bile ısmarlamamıştım. Bugünkü kahvelerde benden “ diyerek, tebessümle sandalyesine yaslandı.

Doğu’nun medeniyeti

Şimdi sizi ilk yazıma götürmek istiyorum. Soru da şu; Medeniyet Doğu’da mı Batı’da mı? Sömürge ile kazanılmış maddi ferahlık, yanında sahte bir hümanizm getirmiş. Dağılmış ailelerin, birbirinden habersiz komşuların, akrabaların, menfaat ilişkisiyle yürüyen arkadaşlıkların kapladığı batı toplumunun mevcut düzeni,ağır yasalar ve yaptırımlarla korunmaktadır. Her şey süt liman değildir yani Avrupa’da. İyi düşünmek lazım, medeniyet nedir? .  Konuyu biraz dağıttık ama sizleri sıkmamak adına, Barselona’nın detaylı anlatımını bir daha ki yazıya bırakıyorum. Şimdi biraz da Afyonumuza dönelim. 

Tarihi Han Dönercisi

Uzun çarşı da,Turunç hanının içindeki küçük şirin bir dükkandır Tarihi Han Dönercisi. Yatık döneri odun ateşinde, birazda küçük baş etini fazla kullanarak, şahane bir lezzete ulaşmış Turan usta. Küçük baş et derken sanmayın ki, kokusu burnunuza gelir ve sizi rahatsız eder . Asla fark etmeyeceksiniz ki zaten büyük başla karışık bir lezzet. Benim sanırım odun ateşine ayrı bir düşkünlüğüm de var. Yani döner veya İskender her formatıyla inanılmaz sunuluyor. Şiddetle tavsiye ederim. Diğer ızgaralar da gerçekten ayrı ayrı lezzetli. Eğer hepsini birden tatmak isterseniz şefin spesyalini tavsiye derim ki, şahane bir sunumla, tavuk şiş,kanat, döner, Adana, Urfa, soslu beyti sarma tane tane bulgur pilavı ve közlenmiş biber domatesle servis ediliyor. Fiyatların makullüğü sizi şaşırtacak. Turunç İş Hanı Vakıflara bağlı olduğu için çok fazla bir tadilat tamirat yapılamamış bu şirin lokantada. Lakin yeni aldığım bir habere göre artık ufak tefek düzeltmeler yapılacakmış.  Emeği geçen herkesi tebrik ederim.  Bir dahaki yazıda görüşmek üzere hoşça kalın, sağlıkla kalın.