Afyon Postası yazarlarından olan Ressam Başak Nakilcioğlu, Prof. Dr. Halil Selçuk Biricik ile biraraya gelerek Veteriner ve Nalbant Müzesi üzerine konuştu. Bu müze neden ziyaret edilmeli? Bu müzenin farkı ne? Neden insanlar bu müzeyi ziyaret etmeli? Bu ve buna benzer sorular bu röportajda yanıt buldu...

ÖZEL RÖPORTAJ | BAŞAK NAKİLCİOĞLU, AFYON POSTASI

İşte o röportaj:

Soru: Merhaba Halil Bey, biz sizi tanıyoruz ama okuyucularımız için bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Cevap: 1967 yılında Konya’nın Doğanhisar ilçesinde doğdum. 1991 yılında Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesinden mezun oldum. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsünde Veteriner Cerrahi programında doktoramı tamamladım. 2005 yılında Doçent unvanını aldım. 2010 yılında Harran Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalına profesör olarak atandım. 2014-2017 arasında Aksaray Üniversitesi Veteriner Fakültesi dekanlığı görevinde bulundum. Alanımda yayınlanmış kitaplar, makaleler, ulusal ve uluslararası konferanslarda sunulmuş bildiriler bulunmaktadır. Halen Afyon Kocatepe Üniversitesi Veteriner Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım.

Soru: Müzenizi dolaştığımız zaman etkilendim. Müze fikrinin size ait olduğunu biliyorum ama bir de sizden duymak istedim

Cevap: Üç sene evvel Avrupa Birliği Projesi hazırladım üniversitede. Nalbantlık mesleği ile ilgili olarak araba atları azaldı. Eskiden her evde at, eşek vardı taşıma için, tarlada çalışmak için. Taşımacılık at arabalarıyla yapılıyordu. Bizden evvel öküzlerle sürülüyormuş, sonrasında atlarla. At arabacılığı da çok yaygınmış. Demirci ustaları vardı at arabası yapan. Afyon demircilikte, demir ustalığında ileriymiş. Bölgeye, çevre illere Antalya’ya Konya ‘ya nal mıhları gidermiş Afyondan. Ben Konya da nalbantlarla konuştum, bize Afyon’dan nal mıhları gelirdi dediler. Hatta onların bende 80’li yıllara ait faturaları var. Demirci Yakup Çetinkaya ile konuştum. Kendisi Afyon’un bilinen demirci ustasıdır. Bana bunları kendisi anlattı. 

Soru: Aslında ustalık anlamında Afyon farklı alanlarda usta yetiştirmiş. Keçe, demirciler ve en bilinen hattatlardan Afyon’da yetişmiş olanları çok. 

Cevap: Evet, Afyon bu açıdan önemli bir yer. Hat sanatında da Afyon’da yetişmiş usta çok. Mesela Demirci Yakup Usta nal şeklinde malzeme tasarlamış müzede var.  Bu müzede benim en çok dikkatimi çeken bir nokta var. Aslında Demirci Yakup Usta söyledikten sonra dikkat ettim, orada tırpanlar var onlar da başka malzemeler de yamalı. Mesela tırpan kırılmış onu teneke ile en azından 10 15 defa yama yapmışlar. Oradaki birçok malzeme Demirci Yakup Usta ziyaret ettiğinde gösterdi, bak tamirat yapılmış dedi. Ceket yamar gibi kullanılan demir malzemeler yamanmış. Oysaki şimdi bir eşyamız en ufak zedelendiğinde atıyoruz. Oysaki bizden öncekiler temel malzemelerini yamalarlarmış. Müzedeki malzemelere bakın. Örneğin demirci körüğüne çoğu tamirat geçirmiş. Bu açıdan da müzedeki eserler atalarımızın nasıl yaşadığını gösteriyor

Müzenin bence en önemli noktası o, bütün çocuklara müzeyi gezdirip senin ataların ne yapmış, kullandığı eşyaları nasıl defalarca kullanmış onu göstermek lazım.

300 yıllık Demirci Körüğü

Resim altı açıklaması: 300 yıllık Demirci Körüğü

Soru: Sizi bu müzeyi gerçekleştirme gayretine iten sebep ne idi? Bizim bu müzeye neden ihtiyacımız var?

Cevap: Öncelikle bu temada bir müze kurulmamış. Tarım müzesi her yerde var ama nalbant müzesi hiçbir yerde yok. Afyon’un demircilikteki ustalığının bilinmesini, şimdiki ve gelecek nesillere aktarılmasını istedim. Bunu da alanımla birleştirerek yaptım. Taşımak için veterinerlik dolayısıyla alanım olan nalbantlığı ön plana alarak geçmişimizle olan bağlantıyı günümüze taşımak istedim. Avrupa’da nalbant müzesi çok yoktur. Bazı Avrupa ülkeleri bu projeyle bizi örnek aldılar. Makedonya ve Üsküp’te örneğin üniversiteden bir heyet geldi, müzeyi gezdiler çok beğendiler ve biz de sizin modelinizi örnek alacağız diyerek köylerinde araştırmaya başladılar. Ben de bu sanatlar değişen yaşam tarzı ile kayboluyor, gelecek nesillere aktarılması lazım düşüncesi ile yola çıktım.

Soru: Bu sizin projeniz bununla beraber kurumların zaman zaman böyle projeler düzenlediğini görüyoruz. Sizin çalışmanız da geçmişin ustalarını ustalığını günümüze taşımış. Bu çalışmanızı, müze fikrinizi projelendirme aşamasında yardım aldınız mı?

Cevap: Projeyi kendim yazdım. Ali Ertürk üniversite ile valiliği birleştirdi. Ali Bey Valilik Avrupa Birliği proje koordinatörüdür. Bizim projemiz üniversite projesi. Ali Bey’in benim yazdığım üniversitenin projesiyle valiliği birleştirmesi yönünde destekleri oldu. O da şöyle gerçekleşti. Valilikten tarım müdürlerine talimat gitti ve tarım müdürleri bize destek oldu. Çünkü müze için sergilenecek örnek araştırmaları yapmak üzere köy, ilçe dolaşırken kişileri tanımadığımızdan tarım ilçe müdürleri bizi muhtarlara ve kişilere yönlendirdi. Envanter toplamak üzere Valilikte bir ekip kuruldu. Burada dikkat çeken nokta şu oldu, valilik deyince kişiler daha güvenerek yaklaştı bizlere. Tematik müzelere ihtiyacımız var, bunu gerçekleştirme gayreti içinde olunduğunda vatandaşımıza doğru anlatmak gerekiyor. Valilik bu noktada bize yardımcı oldu. Örneğin 300 yıllık demirci körüğü olduğu, müze için değerlendirebileceğimiz söylendi. Fakat sahibi kabul etmez, gitmeyin dediler. Valilik müzeyi destekliyor denildiğinde, işin içinde valiliğin olduğu bilindiğinde güven duygusu kendini gösterdi ve demirci körüğünün sahibi körüğü bize teslim etti. Tabi vatandaşımızın da gönlü geniş. İşin içinde kişiler olunca değil de valilik gibi bir kurum olunca insanlar güveniyor. Valilik deyince aka sular duruyor. 

Kurumsallıktan bahsettik, burada belediyenin katkısından da bahsetmemiz gerekir. Belediye, müze için kendi bünyesinde olan Afyonkarahisar Kültür ve Sanat Evi’nde bir alan tahsis etti. Burası şehir merkezinde, ziyaretçisi olan bir yer. Sürdürülebilirlik açısından Kültür ve Sanat Evi’nde müzemiz için tahsis edilen alan önemiydi. Bu alanın müzemize tahsisinde Belediye Kültür ve Sosyal İşler Müdürü İhsan Bey’in emeği çoktur. Şimdi de müzemize Türkiye’nin her yerinden ziyaretçiler geliyor.

Resim altı açıklaması: Tarihi düven ve yamalanmıs tırmıklar.

Soru: Peki proje onaylandıktan sonra süreç nasıl gelişti Halil Bey?

Cevap: Projemize onay aldıktan sonra Valilik Avrupa Birliği Proje Koordinatörü Ali Bey ile temasa geçtik. O dönem valimiz Mustafa Tutulmaz idi. Ali Bey’in Valilik bünyesinde olması nedeniyle Valimizin de desteğiyle projemiz gerçekleşti.

Soru: Aslında şunu sormak istemiştim Halil Bey; Müzede yer alacak örnekleri projeden önce mi proje onaylandıktan sonra mı toplamaya başladınız?

Cevap: Proje onaylandıktan sonra örnek toplamaya başladık. Öncesinde müze için bize başka bir yer, başka bir konak gösterilmişti. O sıralarda Valimizin görev süresi dolduğu ve yeri değiştiği için, Belediye yardımcı oldu. Sonrasında da Müzenin şimdi bulunduğu yer gösterildi. Valilik protokolle binayı belediyeye devretti.

-86 yılına ait nal çivisi faturası

Soru: Halil Bey Müzede yer alan örnekler ilgi çekici. Merak ediyorum bu örneklerin bilgisine nasıl ulaştınız?

Cevap: Açıkçası şöyle oldu; Valilik tarım ilçe müdürlüklerine yazı gönderdi, onlar da muhtarları bilgilendirip bizi muhtarlara yönlendirdiler. Muhtarlar bize çok yardımcı oldu. Müze için uygun örnekleri muhtarlar biliyordu. Müzedeki örneklerin sahipleriyle muhtarlar aracılığıyla bir araya geldik. 

Muhtarlar köylerinde kim nalbant, eski nalbantlar kimler biliyorlar ve bizi de onlarla görüştürdüler. Tarım malzemelerine gelince, muhtarlar kimde ne olduğunu biliyorlardı. 

Soru: Peki bu örnekleri toplarken ilginç bir olay yaşadınız mı?

Cevap: Çok az kişi verdiği örnek için para istedi, bir-iki kişi. Bir de bir aileyi ikna edemedik. Nalbant vefat etmiş, rahmetlinin karısı malzemeleri verelim dedi ama çocukları kabul etmedi. Örnek toplama sürecinde ilginç hikâyeler, geçmişte neler yaşandığına dair güzel hikâyeler dinledik. Sanırım Çay ilçesindeydi, daha önce yayınlanmamış nalbantlıkla ilgili bir fotoğrafı gösterdiler. Bu esnada, vefat eden bir nalbantın eşi anlatmıştı; eskiden Cumhuriyet bayramlarında esnaf geçidi olurmuş. Belki ellili yaşların üstünde olanlar bilir: Cumhuriyet bayramlarında muhtar bütün esnafa haber verirmiş. Her esnaf geçit törenine katılırmış.

Soru: Ne kadar ilginçmiş! 

Cevap: Evet, örneğin berber geçit töreninde traktörün üzerinde temsili tıraş yapıyor. Mesela traktörün üzerine eşek çıkartıyorlar, nalbant nal çakıyor. Terzi geçit töreninde temsili dikiş dikiyor. Bu tür geçit töreni seksenlere kadar devam etti. 

Soru: Çok güzel bir bilgi akışı oldu Halil Bey, geçmişte bu mesleklere daha çok değer veriliyormuş.

Cevap: Evet, bu meslekler önemli mesleklerdi. Değer veriliyordu. Örneğin müzede bir fotoğraf vardır; üstte Nalbantlar Birliği yazan bir bez afişin altında insanlar bir arada,  flamasında hatta orak çekiç gibi bir şey vardı. Nalbantlar Birliğinin geçit törenindeki fotoğrafıydı. Yeni nesiller bunları bilmiyor. Bu araştırmalar bu türden detayları öğrenmemizi ve aktarmamızı sağlıyor. Geçmişte nasıl yaşadığımızı öğrenmek, bilmek, bugün nasıl yaşayacağımızı şekillendiriyor bir bakıma. 

Soldan: Şehir Tiyatrosu   Sanat Yönetmeni Hasan Hüseyin Elmas, Valilik Avrupa Birliği Proje Koordinatörü Ali Ertürk, Belediye Kültür ve Sosyal İşler Müdürü İhsan Akar, İscehisar Kültür Müdürü Ahmet Levent Zeybek, müze ziyaretçisi, Araştırmacı yazar Hasan Özpınar.

Soru: Yaşam koşulları değiştikçe bazı meslekler öne çıkıyor bazıları önemini yitiriyor. Bununla beraber mesleklere verilen değer de değişiyor anlaşılan. 

Cevap: Evet Başak Hanım, yaşam koşulları değiştikçe verilen değerler değişiyor. Şöyle ki eskiden devlet erkânı Afyon’a geldiğinde esnaflar karşılarmış. Esnaflar önemliymiş. 

Soru: Önemli bir detayı öğrenmiş olduk Halil Bey. Siz üniversitede öğretim üyesisiniz. Projeyi de siz hazırladığınız için üniversitenin projesi denebilir. Üniversitenin projenize etkisi ne oldu? Bu projeyi gerçekleştirdikten sonra projenizle, müzeyle ilgili makale, yazı yayınladınız mı?

Cevap: Araştırma olarak dergilerde yayınlandı. Üniversite bu süreçte nalbantlık kursları düzenledi. İlgilenen, nalbant olmak isteyen başarılı öğrencileri yurtdışına götürecektik. Veteriner fakültesinden ve Şuhut Meslek Yüksekokulundan beş öğrenciyi seçildi. Makedonya’da nalbantlık kursuna gideceklerdi iki sene önce, tam o sırada pandemi çıktı. Pandemi çıkınca Afyon Kocatepe Üniversitesi kursu Türkiye de düzenledi. Bu kursu Yıldırım Beyazıt Üniversitesinden Afyon Kocatepe Üniversitesinden alanda önde gelen hocalar, nalbant eğitmenleri verdi. Bunun sonucunda dört- beş öğrenci biz nalbantlığı çok sevdik, meslek olarak yapmak istiyoruz dediler. Şimdi biri İzmir’de, biri İstanbul’da, biri Eskişehir’de, biri de Antalya’da nalbantların yanında çalışıyorlar. Bu proje gençlere ufuk açmış oldu. 

Soru: Peki Nalbantlık mesleğinde gelecek var mı?

Cevap: Gelecek var tabi. 

Soru: Şunun için sordum; eskiden arabalar yokken taşımada, ulaşımda, sonrasında arabalar olsa da tarımda atlar, öküzler, eşekler kullanılıyordu. Peki, şimdi, günümüzde nasıl bir geleceği var nalbantlık mesleğinin? Neler yapabilir bir nalbant?

Cevap: Başak Hanım günümüzde spor atı nalbantlığına doğru dönüşüyor nalbantlık. Bu gençlerde spor atı nalbantlığına yöneldiler.

Soru: Bu durumda gelişen teknolojinin nalbantlığa etkisi nasıl oluyor? Kullanılan malzeme değişiyor mu?

Cevap: Teknoloji ile daha hızlı ve hafif olmak üzere özellikli nallar üretiliyor. 

Soru: Halil Bey, gezdiğimiz müze ile ilgili size geri dönüşler nasıl oluyor? 

Cevap: Böyle bir müzeye şaşırıyorlar, aileler geliyor gezmeye özellikle yaşlılar duygulanıyorlar. Güzel bir ilgi var. Aileler müzeyi gezmeye geldiğinde yaşça büyük olanlar çocuklarına müzedeki örnekleri anlatıyorlar. Nesiller arası bir aktarım oluyor. Bu tür çalışmalar gençlerle yaşça büyükler arasında bir köprü oluşturuyor.

Soru: Bu müzenin Afyon’a katkısı sizce ne olur?

Cevap: Bu müze eğer interaktif hale dönüştürülürse daha etkili olur. Yani nedir; müzede kullanılan malzemeler geçmişten günümüze nasıl kullanılıyor onların genç nesile interaktif bir şekilde aktarılması lazım. Zamanla belediyenin geniş bir alana alması lazım, o zaman anlam katar. Geniş bir alanda örnekler seslerle de sergilenirse birbirleriyle ilişkileri de ziyaretçilerin gözünde netleşir. Örneğin kağnı arabası, kağnı arabasının gıcırtısı. Eskiler at arabasının ustasının kim olduğunu, arabanın gıcırtı sesinden tanırlarmış. Günümüzde bu sesler de kayboldu. Geniş bir alanda bunlar ele alınabilir. Mesela harman zamanı eski ritüeller.. Şimdi ekmek yenilip geçiliyor, buğdayın nasıl ekmek olduğu bilinmiyor. Müzede tüm bunlar çok boyutlu olarak ele alınabilir.

Soru: Az önce sesler de gitti dediniz Halil Bey, yaşadığımız ortamlardaki sesleri ve eski zamanlarda ki sesleri düşündüm, çok farklı 

Cevap: Tabi, kağnı gıcırtısı dedik bakırcıların sesi varmış eskiden ben bilmiyorum mesela. Sanırım “Kaybolan Sesler” diye Avrupa bu konuda çalışıyor. Tarım alanında, eski traktör sesi, eski at arabasının gıcırtısı, eski tren sesi, her alanda farklı farklı çalışılıyor. Nal sesleri mesela, onlar da kayboldu. Günümüz gençlerine bu sesleri çok yadırgar.

Soru: Halil Bey benim için çok güzel bir söyleşi oldu, pek çok şey düşündürdü bana. Müzeyi gezerken de çok keyif almıştım. Sizinle yaptığımız söyleşiden sonra da bu müzenin bütün bu konuştuklarımızla birlikte geniş bir yerde ele alınmasının çok iyi olacağını düşünüyorum. 

Cevap: Kesinlikle Başak Hanım, çünkü Afyon sanat şehri, sanatçı şehri. Osmanlı’nın e büyük hattatı Hattat Karahisari Afyon’dan çıkmış. Afyon sanatkârlar, ustalar yetiştirmiş. Ben Afyonlu değilim ama Afyon’un bu özelliğini görmek gerektiğini düşünüyorum.

Soru:  Halil Bey gayretleriniz için bir Afyonlu olarak size teşekkür ederim. Şehrimize Türkiye’de ilk olan, önemli bir müze kazandırdınız.  Umarım bu müzeyi daha çok insan gezer, gayretleriniz daha fazla insana ulaşır ve müze geniş bir yerde konuştuğumuz gibi seslerle, kapsamlı bir şekilde ele alınır. Umarım sizin gayretleriniz ve müzemiz önümüzdeki günlerde daha çok görünür.  

Cevap: Ben teşekkür ederim Başak Hanım.